Naviler Türk mü;)
Yerle göğü birleştiren ağaç
Filme yöneltilecek eleştiriler elbette olabilir. Sonuçta kapitalist bir film endüstrisinden büyük devrimci bir film de beklenemezdi. Ama kapitalist endüstrinin ürünüdür diye üzerinde de tepinmemek gerekir. Filmde dünyalı bir kahraman yaratılması ve bunun da iyi Beyaz Adam olarak simgelenmesi elbette insanı rahatsız edebilir ama bu da herhalde Amerika?da film yapmanın ön şartı olsa gerek. Avatar filmi epeyce tartışıldı ve hâlâ da tartışılıyor. Bu film solcu mu, antiemperyalist mi, Amerikan karşıtı mı, savaş karşıtı mı, çevreci mi yoksa aslında Batılı mı, ırkçı mı, Beyaz Adamın filmi mi? Her iki taraf da tartışadursun biz başka bir pencere açalım ve oradan türümüzü ve Türklüğümüzü anımsayalım istedik. Filmin geçtiği yer bir başka gezegen ama burada karşımıza çıkan yeni bir gezegenden çok, büyük bir ağaç. Film ormanda ama aslında ormanda bile değil bir orman gibi dalları olan büyük bir ağacın içinde geçiyor. Yerle göğü birleştiren inanılmaz büyüklükte bir ağaç. Naviler denilen insan benzeri mavi canlı türü bu ağacın içinde yaşıyor. Burada kutsal gördükleri bir ağaca tapıyor. Aslında filmin sahnesi olarak seçilen ağaç figürü üzerinde durmak gerekiyor. Bu ağacın fantastik ve bilim kurgu yanından daha önemli tarafı mitolojik bir gerçeklik olması. Kuranda geçen Tuba ağacını anımsatsa da aslında bu ağacın kökleri çok çok daha eskilerdedir ve Türk mitolojisinden alınmadır. Türklerde göğün direği olan Hayat Ağacı Türklere göre dünyanın bir direği vardır. Yer ile göğü birleştiren bu direk aynı zamanda atalarımızın yaşadığı tipik Türk çadırının da direğine benzer. Bu, yer ile göğü birleştiren Gök Ağacı, Hayat Ağacıdır. Bu ağaç dünyanın direğidir. Göğün direğine Bay Terek de denir ve kimi kavimlerde bu bir kayın ağacıdır. O nedenle Bay Kayın adı da verilir. Bu kayın ağacı aslında tanrının kendisidir ama sonradan tanrıdan ayrılmıştır. Bu ağacın üzerine yıldırım bile düşmez. Navi son oku kapitalist işgalcinin yüreğine saplarken aslında tipik bir savaşçı Amazon Kadınını andırır. Elinde ok, atına binmiş, oku tersten atan ve tüm kavimleri yıkan bu savaşçı kadınlar, Amazonlar, Türk savaşçı kadınlarıdır.Bu kadınlar özgürdür, hatta mitolojide genellikle filmdeki gibi çıplak tasvir edilir. Filmdeki kadın Navi kahraman bu kadından açık bir esinlenmedir. Adak töreninde şöyle seslenilir kayın ağacına: Altın yapraklı kutlu kayın!Sekiz gölgeli kutlu kayın!Dokuz köklü altın yapraklı Bay Kayın!Ey kutlu kayın ağacısana kara yanaklı bir ak kuzu sunuyorum!? Abakan Türklerine göre ise dünyanın ortasında bir demir dağ vardır. Bu dağın üzerinde ise 7 dallı beyaz bir Huş ağacı bulunmaktadır. Yakut Türklerine göre ise tüm insanlar tek bir ulu ağaçtan beslenir. Doğum tanrısı Kübey Han da bu ağacın kovuğundadır. Oğuz Kağan destanında ise Oğuz Kağanın ikinci karısı bu ağacın kovuğundan çıkar. Bu Hayat Ağacı Türk kavimlerine ait efsanelerde değişik şekillerde geçer. Er Sogotoh efsanesinde şöyle bir rivayet vardır: İnsanın ilk atasının adı Er-Sogotoh idi. Doğuda ise Ağaç Hakan bulunuyordu. Ağaç Hakanın kökleri yeri kaplıyor, dalları ise göğü deliyordu. Kökünden hayat suyu kaynıyor ve herkese can veriyordu. Bu ilk insana Yalnız İnsan adı verilmişti. Babası Gök Tengri, annesi ise Kübey Hatun idi. Dünya sekiz köşeli imiş ve ortasında da sarı bir göbek varmış. Büyük bir ağaç göğün üç katını delip göklere çıkarmış. Ağaç, Tanrıdan süslüymüş, kabukları gümüşlüymüş, budakları dokuz kollu bir şamdanmış, yaprakların hepsi ise bir at derisi kadarmış. Ağaçtan sarı bir su çıkarmış. Ondan içen kutlu olur ve mutluluk bulurmuş. İnsanın ilk atası da bu sudan içmiş ve hayat bulmuş.Bir diğer efsanede şöyle anlatılır: Bir yiğit göğe yükselen bir ağacın yanında duruyor ve bir ev görüyor. Bu sırada yiğidi gören yaşlı bir kişi okunun gücünü göstermek için bir ok atıyor. Okun rüzgarı ile büyük bir kasırga çıkarıyor.?
Dedem Korkut?un ağaca seslenişi
Kuzey Türklerinden Turalı boyuna ait destanda şunlar anlatılır: Bir yiğit bir sal yapıp denizde giderken yolu bir adaya düşüyor. Adanın ortasında büyük bir dünya ağacını görüyor. Bu ağacın üzerinde yavruları bir deve kadar olan bir kara kuş oturuyormuş. Uygur Türeyiş destanında ise şöyle anlatılır: Kara Kurum çaylarından iki ırmak vardı. Bunlardan biri Toğla diğeri de Selenge idi. Bu iki ırmak Kamlancu adı verilen bir yerde kavuşurlardı. Bu iki ırmağın kavuştuğu yerde iki ağaç vardı. Bu ağaçlardan biri fusuk diğeri de naja benziyordu. Kışın da bunların yaprakları servi gibi dökülmezdi. Meyvasının tadı ve şekli çam fıstığına benzerdi. Diğer ağaca da tur ağacı derlerdi. İki ağaç da iki dağın arasında yetişmişlerdi. Bir gün bu iki ağacın ortasına gökten bir ışık düşmüştü. Bunun üzerine iki yanındaki dağlar büyümeğe başladı. Halk şaşkınlıkla yaklaştığında içeriden güzel bir müzik sesi duydular. Her gece buraya bir ışık düşmeye başladı. Işığın çevresinde de 30 kez şimşek çakıyordu.
Dedem Korkut kitabında ise şöyle seslenilir: Başına ala bakar olsam başsız ağaçdibin ala bakar olsam dipsiz ağaç Başı gökte, kökü yerin derinliklerinde bir ağaç tasviri, görüldüğü üzere Dedem Korkuta kadar gelmiştir. Hayat Ağacı Türklerde doğanın ve evrenin birliğini sağlayan, yeryüzü ile gökyüzünü birleştiren bir kavramdır. Günümüz ekoloji bilminin henüz ulaştığı, ekosistemin temel döngüsünü sağlayanın ağaçlar olduğu gerçeği de burada yatmaktadır. Ormanın ve ağacın kutsallığı, ağaca adak adanması, bez bağlanması gibi ritüeller günümüzde bile Anadolu da ve diğer Türk coğrafyasında devam etmektedir. Naviler ve Türkler Bu uzun alıntılardan sonra film ve biz Türkler arasındaki bağa gelebiliriz. Avatar?da seçilen sahne Türk efsanelerinde ve destanlarında açıkça tarif edilen dünyanın direği olan Hayat Ağacıdır. Bu ağacın içinde yaşayan mavi derili klan da insan dışı yeni ve farklı bir canlı türünden çok Türkleri andırmaktadır. İnanç sistemi ise kesinlikle Türk anlayışını yansıtmaktadır. Naviler, o ağacın içinde doğanın bir parçasıdır. Ağaç da tıpkı Navi gibi canlıdır, o nedenle kutsaldır, el sürülmez, kesilmez.
Hatta vahşi ve korkunç yaratıklar olarak canlandırılmış olan hayvan benzeri yaratıklar da canlıdır ve Naviler onlara da dokunmaz. Kısacası Naviler doğanın içinde kendilerini de doğanın bir parçası olarak görürler, doğayla, bitki örtüsüyle, toprakla, suyla, ateşle ve hareket eden tüm canlı türleri ile birlikte, kimseye zarar vermeden yaşarlar.
Filmin yönetmeni filmin çevreci ve antikapitalist mesajları olduğunu söylerken bu bakımdan haklıdır ama bu tür bir sistem insan dışı bir türde değil, biz Türklerde zaten vardır. Navi Klanı ve Türk Klanları Navi Klanının bir reisi vardır ama klan sınıfsızdır. Klanın Şamanı vardır ama ruhbanlık yoktur. Kadınlar ve erkekler birlikte yaşar, harem selamlık yoktur. Hatta Klan reisi olan erkek öldüğünde reisliği kızına devreder. Yani bir kadın tüm klanın reisi olur. Zaten Şaman olan din görevlisi de bir kadındır. Bu açılardan Na?viler Türklerin anaerkillikten ataerkilliğe geçiş halindeki eşitlikçi yapısını andırır. Hatta ad verme töreni çok tipik bir biçimde Türklerde yiğitlerin yiğitliklerini ispat ettikten sonra bir isme kavuşmalarını anlatır. Birden Boğaç Han'ı hatırlarız. Navilerin savaş silahları oklardır. Bu okları hem yerden atarlar hem de at benzeri hayvanlarının sırtında dolu dizgin uçarcasına giderken atar ve tam isabet kaydederler. Oklu, atlı, kadınlı, erkekli bu savaş sistemi de yine Türklere aittir. Hatta çok fantastik, uçaktan büyük kuşlar bile Türk mitolojisinden alınmadır. Gönder ebabillerini Ya Rab bilinen bir İslami yakarıştır. Dünyalıların saldırısına Naviler büyük kuşlarla karşı koyarlar. Ama bu kuşlar yukarıdaki alıntıdaki yavrusu bile deveden büyük kara kuşlardır. Gerçekten de Türk mitolojisindeki bu kuş, kimi zaman Kartal olarak anılan bir Kara Kuş, kimi zaman bir Tavus Kuşudur. Ama en önemlisi de aslında bir Anka Kuşudur. Diğer ulusların inanç sistemlerinde de yer eden Zümrüdü Anka dır, Simurg dur, küllerinden doğan direniş sembolüdür. Hatta bu kuş, bu Anka çok sonralarında Osmanın rüyasına girecek olan Anka Kuşudur ve Osmanı lider yapacak olan karısını simgeler. Naviler kendilerine uygun kuşları seçer ve onunla eşleşirlerken aslında bir anlamda kendi eşlerini de seçme anlayışını ortaya koyarlar. Zaten filmde de kadın ve erkek Naviler birbirlerini kendileri seçmekte, eşleşmekte, birleşmekte ve bunu kutsal görmektedirler. Filmdeki eşleşme sahnesi de Cengiz Hanın eşini seçmesini ya da Dedem Korkut hikayelerini andırmaktadır. Hatta ağaç sembolü Türklerde Osmanlıya da devredecek ve Osman rüyasında Osmanlıya dönüşecek büyük ağacı görecektir. Bu ağaç da filmdeki gibi bir ağaçtır. İnsan merkezli dünya doğa merkezli dünya Filmdeki mitolojik avatar ismi Hint tanrı sisteminden alınsa da tüm mitolojik öğeleri Türk sistemini ortaya koymaktadır. Bir diğer çatışma ise insan türü ile diğer canlı türler arasındaki ilişkidır. Şu anda Amerikan İmparatorluğunun simgelediği kapitalist sistemde, insan bir tür olarak her şeyin sahibidir. Ama bu binlerce yıllık sınıflı ataerkil toplumun mirasıdır. İnsanlık, anaerkillikten ataerkilliğe geçerken, klanların eşitlikçi yapıları bozulurken, sınıflar ortaya çıkarken, bizim bugün mitoloji dediğimiz inanç sistemleri de yıkıldı ve yerine tek tanrılı dinler geldi. Tek tanrılı dinlerde yeryüzünü yaratan tanrı onu insana hediye etmişti. İnsan dünyanın sahibiydi, onun kullanım hakkı?nı elde etmişti ve böyle düşündüğü için de dünyanın canına okudu ve onu yaşanmaz bir hale getirdi. Bugünün ileri ve modern ulusları eskinin ilkel klanlarının yerine geçti, ilkel çok tanrılar ve boş inançlar çöpe atıldı ve bugüne geldik. Geldiğimiz noktada aslında herşeyin insan olarak kendi türümüzün önemini abartmamızda, kendimizi dünyanın tanrısı olarak görmemizde olduğunu anlamalıyız.
Nitekim Navilerin Kutsal Ağacın önünde birbirlerine tutunmaları, el ele vermeleri, kardeşçe yaşamaları binlerce yıllık modern insan egemenliğine verilen en büyük yanıttır. Bu açılardan insan merkezli dünya sistemi ile doğa merkezli Navi sistemi arasındaki karşılaştırma kapitalist uygarlıkla Türk tarihi arasındaki karşılaştırmadır.
Peki bu film gerçekten de bu tür büyük mesajları vermek için mi yapıldı derseniz, bunun üzerine pek yorum yapamayız. Ama önemli olan filmi izleyenlerin filmden bu tür mesajları çıkartıp çıkartamayacakları. Tarihimizi bilmediğimiz, mitolojimizi bilmediğimiz için pek çoğumuz bu filmi gelecekte geçen bir bilim kurgu olarak izledik. Oysa yok edilen bir Türk uygarlığının tarihi filmi olarak da izleyebilirdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder