Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
11 Temmuz 2021 Pazar
Anadolu'dan Koparılıp Yurt Dışına Kaçırılan Tarihi Eserlerimiz
1 – Pergamon Antik Kenti – Zeus Sunağı / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya
2 - Pergamon Antik Kenti - Athena Tapınağı Propylonu / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya
3 – Milet Antik Kenti - Agora Kapısı / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya
4 - Xanthos Antik Kenti - Nereidler Anıtı / Londra British Müzesi – İngiltere
5 - Xanthos Antik Kenti - Payava Lahdi / Londra British Müzesi – İngiltere
6 – Aphrodisias Antik Kenti - İhtiyar Balıkçı Heykeli Gövdesi / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya
7 - Milet Antik Kenti - Traianus Tapınağı Ön Cephesi / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya
8 – Knidos Antik Kenti – Knidos Aslanı / Londra British Müzesi – İngiltere
Yemek denemeleri
Semiz otu,salatalık,sarmisak ve yoğurt ile yaz yemegi serin serin ve sağlıkli güzel oldu.
SEMİZOTUNUN 10 ÖNEMLİ FAYDASI
Kalbi koruyor
Doymamış yağ asitlerinden; özellikle omega-3 yağ asitleri, a-linolenik asit, EPA, DHA, glutatyon, glutamik asit ve aspartik asit bakımından zengin olan semizotu, bu özelliklerinden dolayı kalp damar sağlığını koruyucu etki gösteriyor.
Kötü kolesterolü düşürüyor
İçeriğindeki zengin bileşenler sayesinde kötü kolesterolün düşürülmesine yardımcı olduğu gibi, kan basıncının dengelenmesinde önemli rol oynuyor.
Hastalıklardan koruyor
Bakteri ve mantar üremesine karşı koruyucu etkiye sahip olduğundan vücudu hastalık yapıcı mikroorganizmalara karşı koruyor.
Kanserin beslenme tedavisinde öneriliyor
Antioksidan ve antiinflamatuar etkisinden ötürü bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve kanser gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor.
Böbrekte kum ve taşı döküyor
Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak “İdrar söktürücü ve toksin temizleyici özelliğe sahip olan semizotunun, böbrekteki kumu ve taşı döktüğü, dizanteri ve hemoroid problemlerinde olumlu etki gösterdiği çalışmalar ile kanıtlanmıştır” diyor.
Kabızlığı önlüyor
Baharın şifalı besini, içerdiği yüksek oranlı lifiyle kabızlığı önlüyor, kabızlık çekenlere bağırsakları çalıştırarak fayda sağlıyor.
Salatalığın Faydaları Nelerdir?
- Salatalık önemli bir besleyicidir.
- Salatalığın içerisinde yağ ve kalori oranı düşüktür.
- C ve K vitamini deposu olan salatalık önemli bir besleyicidir.
- Salatalık güçlü bir antioksidan olduğu için kansere karşı önemli bir koruma sağlar.
- Günlük beslenmede salatalık önemli bir yere sahiptir.
- Salatalık vücudun su ihtiyacının yüzde 96'sını oluşturmaktadır.
- Salatalık tüketimi vücudu arındırmaktadır.
- Salatalık genel olarak güçlü bir idrar söktürücüdür. Bu nedenle salatalık ciğerleri, bağırsakları ve kandaki toksinleri temizlemede kullanılır.
- Lifli meyvelerden olan salatalık kilo vermeye de çok yardımcı olur.
- Salatalık içerisinde bulunan K vitamini sayesinde kemikleri güçlendirirken kanın pıhtılaşmasını da önler.
- Salatalık genel olarak regl döneminde tüketildiğinde kadın sağlığı için çok faydalıdır.
10 Temmuz 2021 Cumartesi
Dr.Neva Çiftçioğlu
NASA’da Çalışmış Ama Türkiye’de İş Bulamamış Bilim İnsanı: Neva Çiftçioğlu
|
Yılan balıklarının mucizevi yaşam öyküsü
Türkiye’de başta Ege Bölgesi olmak üzere iç sularda yaşamını sürdüren yılan balıkları, mucizevi yaşam öyküleriyle dikkat çekiyor. Üreme çağına gelen yılan balıkları, metamorfoz geçirerek başladıkları yolculuğu yaklaşık 6 bin kilometre uzaklıktaki Meksika kıyılarında çiftleşme ile sonlandırıyor. Larva olarak başlayan yavruların yolculuğu ise yaklaşık 3 yıl sonra ebeveynlerinin çıktığı nehir ve göllerde son buluyor.
Ege’nin bir kıyısıyken Büyük Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlarla göl haline gelen, günümüzde kirlilik sorununu aşmak için geniş kapsamlı projelerin yürütüldüğü Bafa Gölü, sayıları her geçen gün azalan yılan balıklarına da ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki tüm yılan balıkları gibi bu gölde de yetişkin yılan balıkları, çiftleşmek için çıkacakları uzun yolculuğa hazırlanıyor.
Ege Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Fatih Perçin’in verdiği bilgiye göre, nehir ve göllerdeki kirlilik ile baraj gibi yapılar sebebiyle Türkiye’de sayıları giderek azalan ve yılda yaklaşık 400 ton civarında avlanabildiği tahmin edilen yılan balıklarının yaşam hikayesi oldukça ilginç.
Bilim dünyası nedenini henüz çözemese de dünyadaki tüm yılan balıklarının sadece Meksika Körfezi’ndeki Sargasso Denizi’nde çiftleştiğini, bunun için dünyanın çeşitli bölgelerinden yetişkin yılan balıklarının Sargasso Denizi’ne yolculuk ettiğini ifade eden Perçin, Anadolu’da da en fazla Bafa Gölü ile Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz Nehirleri’nde yaşayan yılan balıklarının yaklaşık 6 bin kilometrelik yolculuğa çıktığını söyledi.
Yılan balıklarının Bafa Gölü’nden Büyük Menderes yoluyla Akdeniz’e, oradan da Cebelitarık’ı geçerek Meksika Körfezi’ndeki Sargasso Denizi’ne ulaştığına işaret eden Perçin, buraya ulaşan balıkların dibe daldığını, şu ana kadar yapılan çalışmalara göre 300-500 metre arasında yumurta ve spermalarını bıraktığını anlattı.
Fatih Perçin, şu bilgileri verdi: "7 ile 14 yaş arasındaki yetişkin yılan balıkları öncelikle bulundukları bölgede metamorfoz geçiriyor. Rengi kararan, yağlanan, gözleri büyüyen ve koku alma duyuları gelişen balıklar, yolculuğa hazır hale gelmeye çalışıyor. Bu gelişim tamamlandığında Şubat ve Mart aylarında yolculuk başlıyor. Göllerdeki balıklar, dereler ve küçük sular aracılığıyla denize ulaşmaya çalışıyor. Bu süreçte yüzde 20 oranında deriden de solunum yapabildiği için kayabileceği ıslaklıktaki çamur ve nemli ortamlarda karadan da ilerleyebiliyor. Ancak bu balıkların yol veya kuru toprağı uzun süre aşması mümkün değil.
Önüne çıkan engelleri aşarak açık denize ulaşan balıklar hiçbir şey yemeden yaklaşık 200 gün yolculuk ederek Sargasso Denizi’ne ulaşıyor. 4 bin 500 metreye yakın derinliğe sahip çukurları bulunan bu denizde kendilerine ait bölgelerde balıklar dibe dalmaya başlıyor. Balıkların 300 ile 500 metre arasında sperma ve yumurtalarını bıraktığı tahmin ediliyor. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda çiftleşmeye ilişkin kesin verilere ulaşılamadı."
EVE DÖNÜŞ YOLCULUĞU
Çiftleşme sonrası ebeveynlerin yaşamları sona ererken larva biçimindeki yaşam formları, Avrupa’ya doğru olan akıntılarla sürüklenerek Sargasso Denizi’nden Akdeniz’e doğru hareket ediyor. 2 yıl süren yolculuk boyunca renksiz, defne yaprağı biçimindeki formlarından Akdeniz kıyılarında yavru yılan balığı formuna dönüşen balıklar, yolculuklarının 2,5 ile 3. yılında Türkiye kıyılarına ulaşıyor. Burada iç sulara geçmek için yağmurlu mevsimleri ve su baskınlarını bekleyen balıklar, ebeveynlerinin geldiği göl ve nehirlere dönüyor.
Perçin, Japonya, Tayvan ve Kore gibi Uzak Doğu ülkelerinde geleneksel bir öneme sahip, tüketimi çok yüksek miktarda olan balıkların, Avrupa’da da özellikle Almanya, İsveç ve Hollanda’da füme olarak tüketildiğini söyledi.
Japonya’da 120 bin ton, ABD’de 2 bin 800 ton, Avrupa’da ise 20-25 bin ton yılan balığı üretildiğini, Türkiye’de ise sulardaki kirlenme ve göç yollarının kapatılması nedeniyle 1997 rakamlarıyla 400 ton avlama yapıldığının tahmin edildiğini anlatan Dr. Fatih Perçin, uygun koşulların bulunmasına rağmen henüz yetiştiricilik yapılmadığını vurguladı.
Perçin, yılan balığının yüksek ekonomik değere sahip, ihracat potansiyeli fazla bir balık olduğunu dile getirerek, "Türkiye’de dünya talebine yanıt verebilecek bir yetiştirme tesisinin kurulması gerekiyor. Ayrıca devlet olarak da ülkemiz sularına daha fazla sayıda yılan balığının gelebilmesi için iç sulardaki kirliliğin azaltılması, baraj gibi yapılara geçiş noktaları inşa edilmeli" diye konuştu.
Bafa Gölü çevresindeki köylerden balıkçıların "Pinter" adı verilen özel ağlarla yakaladıkları yılan balıkları, toplama şirketlerine veriliyor.
Göldeki balıkçılar, kıyılara koydukları pinterleri 3-4 günde bir kontrol ediyor. Her kontrolde en fazla 25-30 kilogram balık yakalanabiliyor.
7 Temmuz 2021 Çarşamba
Napolyon kirazı
Halk arasında “Napolyon Kirazı” denilen büyük, kırmızı ama hafif koyuya çalan harika tatlı Napolyon Kirazının adı neden Napolyon?
Güzel dilimizde bulunan bulunan birçok kelime de bulunan sözcüklerin evrilmesi yani zaman içerisinde söyleyiş ve duyumlarda söylenen yanlışlardan ötürü kelimenin değişime ve gelişime uğraması konusunda Napolyon kirazı ya da eski adıyla Apolyont kirazı da nasibini fazlasıyla almış.
Bursa şehri içerisindeki eski adı Apollion ve Apolyont olan uluabat gölünün çevresinde yetiştirilen kirazlar hem iri hem de kıpkırmızı olurmuş ve bu durum da böyle kirazların bu isimle anılmasını sağlamış. Geçen zamanda söylene söylene ünlü Fransız devlet adamı Napolyon’un ismine ulaşmış.
6 Temmuz 2021 Salı
Akdenizli İki Kardeş: Zeytin ve İğde
Dünyanın henüz soğumaya yeni başladığı zamanların birinde, bugün Akdeniz Havzası olarak adlandırılan bölgede koskocaman, dev bir ağaç oluşmaya başlamış.
Bu öyle bir ağaçmış ki, dalı dal değil, yaprağı yaprak değilmiş! Gövdesinin ulaştığı köklerin kolları ya nehirlerin yatağından ya da Akdeniz'in tuzlu sularından besleniyormuş. Bu dev ağaç günden güne büyüyüp irileşiyormuş irileşmesine de, bunca heybetine rağmen hiç meyve vermiyormuş.
Rivayet odur ki günlerden bir gün bu dev ağacın kutsal perileri, giderek büyüyen ağacın gövdesinin etrafında bir halka oluşturup başlamışlar dönmeye. Döndükçe de rüzgarın sesine karışan bir yakarış tutturmuşlar; "Ey ulu ağaç hani ya senin meyvelerin, hani ya senin meyvelerin?"
Periler, hayal edebildikleri isteklerini ağacın etrafında döndükçe birer birer sıralamışlar; "Meyvelerin ateş rengi olsun, gök rengi, kül rengi, toprak rengi olsun", bir diğeri "mor isterim ben" yine bir başkası "alaca çalsın her bir renk ama; acı tatlıyla bütünleşip, ışıklar saçsın" diyerek tavaf etmişler dev ağacın etrafında. Ağaç, devasa irilikteki dallarıyla bu yakarışın güçlü arzusunu Akdeniz ve Ege’nin en uzak ve en ücra köşelerine savurmaya başlamış. Savruldukça soğuyup yeşermiş dünya, savruldukça dalları çoğalıp bölünmüş ve yeni fidanlar olarak toprağa sıkı sıkıya tutunmuşlar.
Gel zaman git zaman, o dev ağacın fidanları Akdeniz Havzası'nda bir baştan bir başa kök salmış. Dağ yamaçlarına tutunanlar kararıp morarmışlar, düzlüklere tutunanlar ağarıp kızarmışlar. Rivayet bu ya; birine zeytin demişler, diğerine iğde.
İğde ağacı (Elaeagnus) ile zeytin ağacının (Olea Europaea) benzerliği mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Her ikisinin de yaprakları buğulu gri olup, yeşil ve mavinin türlü renk geçişlerine ev sahipliği yaparlar. Hele de biraz esinti varsa havada, geçmiş zaman perileri size türlü renklerin dansını sayısız renk skalasıyla sunarlar.
Zeytinin gri maviliği, iğdenin gri yeşilliğiyle sarmaş dolaştır dikkat edildiğinde. Zeytinin yeşil meyveleri henüz olgunlaşmamış haliyle, iğde ağacının yeşil meyvelerine çok benzer. Her ikisinin de meyve tomurcuklarının dış kabuğu üzerinde bir ton açık renkte çilleri vardır. Mahcup ergen kızların burun çilleri gibidir her ikisinin meyve yüzeyleri. Kabuğun içine gömülü çiller, iğdeye de zeytine de büyüme aşamasında yardım eden geçmiş zaman perilerinin öpücükleridir belki, kim bilir! Meyve büyüdükçe bu izler de şekil değiştirir. Zeytin meyvesi yağlanıp eti derisine tutundukça morarıp koyulaşır, iğde de önce sararıp sonra toprak renginde kızararak kabuğuyla eti arasına mesafe koyar.
İki ağacın biri diğerine benzeyen yan yana dallarındaki meyvelerinden koparıp ağzınıza attığınızda taze zeytin zehir gibi acı ve mavru bir tat bırakırken, iğde de hafif ekşimsi, şekerli, tıkızlığıyla ağzı buran bir uyuşukluk bırakarak zeytinin acılığını giderir. Tatlı ve acının bu kadar birbirini tamamlayarak benzeştiği iki kardeş meyveye yeryüzü krallığında rastlamak mucizesidir. İkisinin de insana, hayvana, bitki börtü böceğe, velhasıl tüm dünya canlılarına faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Görünümleri ve tatlarındaki tamamlayıcılık; yaprak, çiçek ve çekirdek yapısında da öne çıkar. İğdenin yaprak ve çekirdeği daha uzuncayken, zeytinin yaprakları daha küt ve etli olup çekirdeği de daha dolgundur.
Bu iki kardeş meyve, Ege ve Akdeniz kıyılarında binyılların akrabalığında gururla salınırlar. Gökova Körfezi'nden, Güllük Körfezi'ne, Çandarlı Körfezi'nden Edremit Körfezi'ne bütün bir Ege sahil şeridinin vazgeçilmez güzellikleridir onlar. Bahar aylarında açan çiçeklerinin kokularıyla uyarırlar bütün bellekleri.
Eğer; hışırtıya benzer bir melodi duyup iğde ve zeytin ağaçları arasına sokulmak isterseniz, aman sessiz olun! Geçmiş zaman perileri, her günbatımı çok uzaklardan gelip yeryüzüne inerler ve bu kardeş ağaçların altında dans edip, iğde ve zeytin meyvelerini öpücükleriyle kutsarlar…
Zeytinim kararmadan,
Dallarım kırılmadan
İğde toplar gelirim
Periler dağılmadan