15 Eylül 2021 Çarşamba

Knidos

 


















Knidos'un tarihçesi

Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Ege ile Akdeniz'in birleştiği noktada bulanan Knidos Antik Kenti, birçok medeniyete evsahipliği yaptı. Karyalılar tarafından kurulan kent, sonrasında Dorlar'ın ve Persler'in işgaline uğradı. Roma ve Bizans dönemlerinde en parlak dönemlerini yaşadı. Dorlar ve Romalılar tarafından çok sayıda tapınak ve kilisenin yapıldığı Knidos, Afrodit heykeli ile ünlendi. 2 bin yıl önce şehir nüfusunun 70 binlere ulaştığı kent, Bizans'ın son dönemlerinde bir yandan depremler, diğer yandan korsan saldırılar ile yıkılıp yağmalanınca terk edildi. Kent sonraki yıllarında, Selçuklular, Menteşe Beyliği ve Osmanlıların idaresine geçti.

Ünlü matematikçi ve filozof Eudoxus, en iyi yontulmuş çıplak Afrodit heykelini yapan Heykeltıraş Praxiteles, Skopas, Bryaxis, Mısır'daki Alexandria Feneri'nin mimarı Sostrates, Knidos'da yaşadı. Büyük limanın hemen yanı başındaki 5 bin kişilik tiyatrosu günümüze kadar gelen Knidos'un, 20 bin kişilik büyük tiyatrosunun mermerlerinin bir bölümü İstanbul Dolmabahçe sarayında, bir bölümü ise 1830 yılında gemilerle Mısır'a götürülerek Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Kahire'de yaptırdığı sarayda kullanıldı.

İngiliz arkeolog Sir Charles Newton, Knidos'a 384 gün süren çalışmasını tamamlayarak 1858 yılında Knidos'dan ayrılırken, Knidos Aslanı ve Demeter heykeli ile birlikte 212 sandık dolusu tarihi eseri ülkesine götürdü. Yıllardır bulunamayan çıplak Afrodit heykeli halen sırrını korurken; Knidos Aslanı ve Knidos Demeter heykeli halen İngiltere'de British Museum'da sergileniyor.

Knidos, şarap ihracatı sayesinde gelişmiş bir ticarete sahipti. Yuvarlak ve köşeli kulelerle kuvvetlendirilmiş surlarla çevrili kentin askeri ve ticari olmak üzere iki limanı vardı. Ören yerindeki önemli yapılar ve alanlar Dor Tapınağı, Apollon Tapınağı ve Sunağı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, mevsimi ve zamanı gösteren güneş saati, Tiyatro, Dionysos Tapınağı ve Stoası, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Nekropol ve Kap Krio Yarımadası'dır.

Knidos: Antik dönemin kültür sanat ve bilim merkezi

Knidos Antik Kenti Kazı Başkanı ve Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertekin Doksanaltı, kazılarına devam ettikleri bölgenin antik dönemin en önemli kültür, sanat ve bilim merkezi olduğunu söyledi.

Knidos'un konumu itibariyle antik dönemdeki stratejik noktalardan biri olduğunu anlatan Doksanaltı, "Burası Ege'nin kapısı diyebileceğimiz bir noktada. Ege ile Akdeniz'in kesişme noktasında. Bu coğrafi özelliği sayesinde kent ada ve ana kara bölümü arasında kalan iki limana sahip." diye konuştu.

Knidos'ta Hipokrat'tan eski tıp okulu var

Knidos'un Akdeniz havzasında bulunan bir çok kentin aksine askeri alanın dışında bilim, sanat ve kültürel anlamda ön plana çıktığını anlatan Doksanaltı, "Antik dönemin 7 harikasından biri sayılan İskenderiye'deki Deniz Feneri'nin mimarı Knidoslu Sostratus'tur. Kos Adası'nın da komşusu olan Knidos, Hipokratın Tıp Okuluna rakip hatta ondan daha eski bir tıp okuluna sahiptir. Knidosun doktorları antik dönemde Akdeniz Havzası'ndaki bir çok yerde hizmet gösterdiler." ifadelerini kullandı.

Bulunduğu konumun Knidos'un gelişiminde önemli bir şans olduğuna işaret eden Doksanaltı, 18 ve 19. yüzyılda antik kente gelen batılı gezgin ve araştırmacıların kendi ülkelerine, müzelerine ya da koleksiyonlarına eser kazandırmak amacıyla yaptıkları kazılarla antik kente zarar verdiklerini kaydetti.

Knidos Aslanı British Museum'un girişinde ziyaretçileri karşılıyor




11 Temmuz 2021 Pazar

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser.i

 Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser

Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlar, özellikle Ege Bölgesi'nden irili ufaklı binlerce eser yurt dışına kaçırdı. Hatta tarihi eserleri kaçırmak için Efes civarında rayla döşendiği dahi biliniyor

114

Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlar, özellikle Ege Bölgesi'nden irili ufaklı binlerce eser yurt dışına kaçırdı. Hatta tarihi eserleri kaçırmak için Efes civarında rayla döşendiği dahi biliniyor. İşte Türkiye'den gizlice kaçırılan ve görenlerin küçük dilini yutturacak cinsten 10 muhteşem eser...

Milet Güney Agora Kuzey Kapısı - Berlin müzesi: Aydın ili, Söke ilçesi, Balat köyünde bulunan, kazılara ilk defa Berlin Müzesi Müdürlerinden Schoene tarafından başlanan ve bunu 1896 yılında T. Wiegand’ın yaptığı kazının izlediği Miletos antik kentinde yapılan kazılarda ele geçen bazı eserler, Sultan II. Abdülhamid’in emriyle Almanlara hediye edilmiştir.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
214

Bu kazılar sırasında bulunan M.S. 2. Yüzyıla ait anıtsal Güney Agora Kapısı bugün Berlin Pergamon Müzesi’nde sergilenen en önemli eserler arasında yer almaktadır.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
314

Pergamon'daki Zeus Sunağı ( Bergama) Berlin müzesi Bergama Zeus Sunağı ya da Zeus Altar'ı MÖ 2. yüzyılda, Kuzey Batı Anadolu'da, İzmir'in kuzeyinde bulunan antik Pergamon şehrinde Pergamon Krallığı'nı yöneten Attalos hanedanı tarafından yaptırılmış mermerden anıtsal dinsel yapıdır. At nalı biçimdeki yapı Bergama Akropolü üzerinde bulunur. 35,64 m genişliğinde 33,4 m derinliğindedir. Yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 mt genişliğindedir.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
414

Dışında ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında sayılır. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler -Gigantlar- arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylecesi olan Telefos söylencesini anlatır.Bu görkemli yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'sına götürülmüştür. Bugün, Berlin'de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi'nde sergilenmekte ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
514

Athena Tapınağı Propylonu (Bergama ) - Berlin müzesi

II. Eumenes dönemine ait olan ( M.Ö. 197 - 159 ) Pergamon Athena Tapınağı Propylon girişi Berlin Müzesinde tutulmaktadır.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
614

Nereidler ANITI (Ksanthos) - British müzesi Ksanthos Kentinde M.Ö.400 yıllarında yapılmış olan bu esere sütunları arasındaki 12 adet Nereid heykelinden dolayı Nereidler Anıtı denmektedir.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
714

Troya (Truva) Hazineleri M.Ö. 1200 lerde yapılan Troya savaşında Akhaların başkumandanı olan Agamemnon Maskı gerçekte kendisinden 300 yıl önce yaşamış bir prense aittir.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
814

Mykene'de yapılan kazı çalışmaları esnasında gün ışığına çıkan eser günümüzde Atina Milli Müzesinde bulunmaktadır.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
914

Resimde görülen aklınlık, küpe vb. diğer Troya hazinelerinin tamamına yakın bir kısmı ise Rusya'dadır.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
1014

Üç Güzeller Mozaiği - Paris Louvre müzesi Hera, Athena ve Aphrodite'nin Parisin hakemliğinde İda dağında yapmış oldukları güzellik yarışmasını gösteren mozaik M.S. 2.yy ait olup Antakya'da bulunmuştur. Günümüzde ise Paris Louvre Müzesinde sergilenmektedir

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
1114

Dionysos Mozaiği ( Antakya ) Amerika Worcester Müzesi Hermes çocuk Dionysos'u kucağında taşımaktadır. Antakya'da bulunan M.S.4.yy tarihlenen mozaik Amerika Worcester Müzesinde bulunmaktadır.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
1214

Aphrodisias-İhtiyar Balıkçı Heykeli - Berlin müzesi Aydın Geyre yakınlarındaki antik Aphrodisias kentinde Prof. Dr. Kenan Erim başkanlığında sürdürülen kazılar sırasında 1989 yılında Tiberius Portikosu'ndaki havuzda bir mermer baş bulundu. Bulunan başın, 1904 yılında Fransız arkeolog Paul Gaudin tarafından yürütülen izinli kazılar sırasında bulunarak gizlice yurt dışına kaçırılan ve daha sonra Berlin Pergamon Müzesine satılan gövdeye ait olduğu tespit edildi.

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
1314

Beyhekim Camii’nin çini mozaikli mihrabı Konya'nın Selçuklu ilçesi Beyhekim Mahallesi'ndeki Beyhekim Camii'nin çini mozaikli mihrabı, 1907'de Almanya'nın Konya Konsolosu Dr. J. H. Loytvedin tarafından onarım bahanesiyle numaralandırılarak yurt dışına kaçırılmıştı. Eser, hala Berlin'deki Pergamonmuseum (Bergama Müzesi)'da İslam Eserleri bölümünde sergileniyor ve Türkiye'ye iadesi için 1991'de Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla başlatılan çalışmalar devam ediyor

Türkiye'den yurt dışına kaçırılan 10 tarihi eser
1414

Hacı İbrahim Veli Türbesi Sandukası Hoca Ahmet Yesevi'nin Anadolu'yu aydınlatmak için gönderdiği şeyhlerin torunlarından olan Şeyh Hacı İbrahim Veli'nin türbesi, Konya'nın Akşehir ilçesine bağlı Alanyurt (Maruf) köyünde bulunuyor. Türbede bulunan ve ceviz ağacının gövdesinden oyma tekniğiyle yapılmış işlemeli sanduka, 1905 yılında çalınarak Almanya'ya götürüldü. İadesi için görüşmelerin sürdüğü eser, Berlin'de Doğu Asya ve İslam Sanatları Müzesinde sergileniyor.

Anadolu'dan Koparılıp Yurt Dışına Kaçırılan Tarihi Eserlerimiz

19. yüzyılla birlikte özellikle Avrupa'da arkeoloji son derece moda olmaya başladı. Bilimsel kazılardan ziyade bu işi amatörce yapanların sayısı oldukça fazlaydı ve herkes birbiriyle yarışıyordu. Arkeolojiye merak saran bu amatör kişiler gözlerini Osmanlı sınırları içerisinde kalan Mısır ve Anadolu topraklarına dikmişlerdi bile. Mısır kadar kadim uygarlıklara ev sahipliği yapan Anadolu toprakları, asırlarca bu medeniyetlerden kalanlara ev sahipliği yapıyordu. Ta ki Avrupalılar gelip de bu değerleri kazmaya, yerlerinden kesip, kopartıp almaya başlayana kadar.
Kimi padişahtan izin alarak kazıları yapıp kaçırıyordu, kimisi gizli gizli alıp gidiyordu, kimisine de hediye ediliyordu. Ancak günün sonunda bu kadim toprakların değerleri olması gerektiği yerlerde olmayıp, dünyanın çeşitli yerlerine kaçırılmıştı. Osmanlı'nın son zamanlarında, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlarla, araştırmacılarla ve turistlerle başlayan bu yağmalama akını Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerine kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında yapılan kazılar sonucunda gün yüzüne çıkan ve yurt dışına götürülen bu tarihi değerlerden birkaçını sizler için bu yazımızda içimiz acıyarak listelemeye çalıştık. Bu listeye sığmayan ve halen yurt dışında olup da sizlerin bildiği eserlerimizi yazının altına yorum yaparak bizlere de hatırlatabilirsiniz.

1 – Pergamon Antik Kenti – Zeus Sunağı / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya

Zeus Sunağı


 
Yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış yerlerden biri olan İzmir'in Bergama ilçesi sınırları içinde kalan antik Pergamon şehrinin tamamı mermerden yapılmış ve şehrin en görkemli şaheserlerinden biri olan ‘Zeus Sunağı' artık yerinde yok. Sunağın olduğu yerde sadece 8 basamaklı temel var. Kral 2. Eumenes'e milattan önce 2. yüzyılda bir suikast düzenlenir ve suikasttan sağ olarak kurtulur. Bunun üzerine kral, başta Zeus ve Athena olmak üzere tüm tanrılar adına hem içi hem de dışı kabartmalarla süslenmiş olan bu sunağı inşa ettirir. Helenistik dönemin heykeltıraşlık betimlemeleriyle bezeli bu tapınağın dış cephesindeki kabartmalarda mitolojik bir savaş olan (Gigant) Gigantomakhia Savaşı, yani halkın devlerle olan savaşı betimlenmiş olup iç cephesinde ise Pergamon Krallığı'nın kurucusu olan Telephos'un hayatı işlenmiştir. Sunak, 1870'li yıllarda Alman mühendis Carl Humann tarafından o zamanlar Prusya olan bölgeye götürülmüştür. Bugün ise Berlin'de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi'nde tüm heybetiyle sergilenmektedir.

2 - Pergamon Antik Kenti - Athena Tapınağı Propylonu / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya

Athena Tapınağı



Milattan önce 2. yüzyılın başlarında kral 2. Eumenes tarafından Pergamon Antik Kenti'ndeki Akropolis'e inşa ettirilen Athena Tapınağı'nın propylon yapısı da yurt dışına götürülen eserlerimizden. Yapı iki kattan meydana gelmektedir. Yapının alt katında yer alan dört tane 'Dor sütun' dikkat çekmektedir. Üst katta kral Eumenes'in Athena Nikephoros'a adına sunduğu bir yazıt vardır. En üst katta ise 4 adet İon sütunu ve sütunlar arasında kalan yerde de savaş silahlarıyla kalkanların yer aldığı kabartmalar görülmektedir. Yapı 19. yüzyılda o zamanki adıyla Prusya olan şimdiki Almanya'ya götürülmüştür. Bu yapı da yine Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde sergilenmektedir.

3 – Milet Antik Kenti - Agora Kapısı / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya

Milet agora kapısı



Milet Antik Kenti'nin pazar yeri kapısı Aydın'ın Söke ilçesi sınırları içinde kalan Balat Köyü'ndeki kazılarla gün yüzüne çıkmış eserlerdendir. Buradaki kazı çalışmaları ilk defa dönemin Berlin Müzesi müdürü olan Schoene tarafından başlamış. Sonrasında ise bu kentteki kazılara 1896 yılında T. Wiegand devam etmiş. Burada yapılan kazılarda çok değerli eserler gün yüzüne çıkartılmış ve maalesef çıkartılan eserlerden bazıları, dönemin padişahı 2. Abdülhamid'in fermanıyla kazıyı yapanlara hediye edilmiş. Bunun üzerine yaklaşık 750 ton ağırlığında olduğu düşünülen bu görkemli kapı 1907 yılından itibaren H. Knackfuss ve T. Wiegand tarafından parça parça Almanya'ya taşınmaya başlanmış.

4 - Xanthos Antik Kenti - Nereidler Anıtı / Londra British Müzesi – İngiltere

Nereidler Anıtı



Bir Likya kenti olan Xanthos ya da Ksanthos kentinden alınarak götürülen anıtın M.Ö. 420 - 390 yılları arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Yüksek bir podyum üzerindeki bu görkemli anıtın her bir sütunu arasında 12 tane Nereid heykeli, cella duvarı ve podyum üstünde de kabartmalı kuşaklar olduğu görülmektedir. Anıta adını sütunların arasındaki Nereid heykelleri vermiştir. İon yaşamına ve o dönem kent savunmasına dair betimlemelerle bezeli anıt Likya'nın heykel sanatının da en önemli eserleri arasında gösterilmektedir. Bu görkemli anıt kazılarla gün yüzüne çıkarılır ve İngilizler tarafından yerinden sökülür. Sökülen her parça götürülmek için hazırlanır. Antalya'da yerinden sökülüp götürülen Nereidler'in olduğu yerde artık bomboş bir tepe görülmektedir. Eser günümüzde British Müzesi'nde sergilenmeye devam etmektedir.

5 - Xanthos Antik Kenti - Payava Lahdi / Londra British Müzesi – İngiltere

Payava lahdi



Likya'nın önemli kentlerinden olan Xanthos Anitk Kenti'nden alınıp Londra'ya götürülen eserlerden biri de Payava Lahdi'dir. Aslında bu şehirden alınan tüm eserlere ‘Likya Mermerleri' adı verilmektedir. Bu kent 1838 yılında yaşamış bir İngiliz aristokrat olan Sir Charles Fellows tarafından bulunmuş. Fellows bu şehri keşfederken aldığı notlarda Xanthos'da büyük miktarda kıymetli kabartmalar bulduğundan bahsetmiş. Bu şehrin mermer kabartmalarını, Psrthenon mermerleriyle kıyaslamış ve ne kadar değerli olduğunu görmüş. Bu değerlendirme üzerine de kabartmaların Londra'ya getirilerek ‘British Museum' sınırları içinde korunması gerektiğine kanaat getirmiş. Kanaat getirdiği bu kararla da Osmanlı'dan bir ferman çıkartarak bu antik kentten birçok değerli eseri İngiltere'ye taşımaya başlamış. Bu arada ‘Likya Mermerleri' adı altında toplanarak götürülenler arasında; Nereidler Anıtı, Payava Lahdi, Harpy Anıtı, Merehi ve Aslanlı Mezar'ı sayabiliriz. Bu değerli eserler oldukları yerlerden tümüyle ya da gövdelerinden kesilerek büyük kasalara konulmuş. Toplamda 78 adet büyük kasa içine sığdırılan eserler bir savaş gemisine yüklenmiş, Londra'ya götürülmüş.

6 – Aphrodisias Antik Kenti - İhtiyar Balıkçı Heykeli Gövdesi / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya

İhtiyar balıkçı haykeli



19. yüzyılın sonlarında Afrodisias Antik Kenti'nde kazılar ve yağmalamalar durmadan devam ediyordu. Yıl 1904 olduğunda da adına ‘İhtiyar Balıkçı Heykeli' denen heykelin gövde bölümü o dönemde Afrodisias'taki Hadrian Hamamı'nın olduğu yerde kazıları yapan Paul Gaudin tarafından yurt dışına çıkarılarak satılmış. Heykel şu an Almanya'nın başkenti Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde. Gövdenin 33 cm. boyutunda ve 5 kg ağırlığındaki baş ve kolları ise 1989'da Afrodisias Antik Kenti kazılarını yöneten Prof. Dr. Kenan Erim tarafından Güney Agora Havuzu'nda ele geçirilerek gün yüzüne çıkarılmış ve müze deposunda koruma altına alınmıştır. 1991 yılından bu yana İhtiyar Balıkçı Heykeli'ni halen bulunduğu Almanya'dan geri getirebilmek için çalışmalar devam etmektedir. Bundan 50 yıl önce bu topraklardan kaçırılan ve İsviçre gümrüğünde ele geçirilerek geri getirilen Herakles Lahdi gibi İhtiyar Balıkçı Heykeli'nin de en kısa sürede ait olduğu topraklara dönemesini dört gözle beklemekteyiz.

7 - Milet Antik Kenti - Traianus Tapınağı Ön Cephesi / Berlin Pergamon Müzesi – Almanya

Traianus


Almanya'ya taşınan değerleri eserlerimizden biri de Traianus Tapınağı'nın görkemli ön cephesi. Bu haliyle bile bakınca tüm görkemini korumaya devam eden eser 1903 yılında Milet'te kazı yapan Alman T. Wiegand ve H. Knackfuss tarafından yerinden yavaş yavaş sökülerek Almanya taşınmış. Bu sırada yapılan kazılar esnasında ayrıca Milet Antik Kenti meclis binası önünde yer alan üç yüzlü mermer anıt da bu eserlerle beraber Almanya'ya götürülmüştür. Fotoğraf: Aktüelarkeoloji.com

8 – Knidos Antik Kenti – Knidos Aslanı / Londra British Müzesi – İngiltere

Knidos aslanı



1857 yılından itibaren Datça'da yer alan ve bir Karya kenti olan Knidos Antik Kenti'nde ilk planlı ve geniş kapsamlı kazılar Vice-Consul Sir Charles Thomas Newton ile başlamış. Bu kazıların yapılmasına izin veren Osmanlı zaman zaman kazıları desteklemiştir. Ekibe kazılar esnasında sağlanan geniş olanaklarla birlikte bu antik şehrin en önemli yapıları gün ışına kavuşmuştur. Kazılar esnasında ortaya çıkarılan bazı eserler arasında Aslanlı Mezar Anıtı, Demeter Kutsal Alanı, Musalar Kutsal Alanı, Nekropol Alanı, Odeon ve Küçük Tiyatro sayılabilir. Bu eserler arasında gün yüzüne çıkarılanlardan büyük bir kısmı İngiltere'nin başkenti Londra'daki British Museum'a götürülmüş. Knidos Aslanı da götürülen bu eserlerin başında gelmektedir. Knidos Aslanı'nın ait olduğu topraklara geri gelmesi için çalışmalar ve başvurular hala devam etmektedir.

Yemek denemeleri



 Semiz otu,salatalık,sarmisak ve yoğurt ile yaz yemegi serin serin ve sağlıkli güzel oldu.

SEMİZOTUNUN 10 ÖNEMLİ FAYDASI

semizotu

Kalbi koruyor
Doymamış yağ asitlerinden; özellikle omega-3 yağ asitleri, a-linolenik asit, EPA, DHA, glutatyon, glutamik asit ve aspartik asit bakımından zengin olan semizotu, bu özelliklerinden dolayı kalp damar sağlığını koruyucu etki gösteriyor.

Kötü kolesterolü düşürüyor
İçeriğindeki zengin bileşenler sayesinde kötü kolesterolün düşürülmesine yardımcı olduğu gibi, kan basıncının dengelenmesinde önemli rol oynuyor.

Hastalıklardan koruyor
Bakteri ve mantar üremesine karşı koruyucu etkiye sahip olduğundan vücudu hastalık yapıcı mikroorganizmalara karşı koruyor.

Kanserin beslenme tedavisinde öneriliyor
Antioksidan ve antiinflamatuar etkisinden ötürü bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve kanser gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor.

Böbrekte kum ve taşı döküyor
Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak “İdrar söktürücü ve toksin temizleyici özelliğe sahip olan semizotunun, böbrekteki kumu ve taşı döktüğü, dizanteri ve hemoroid problemlerinde olumlu etki gösterdiği çalışmalar ile kanıtlanmıştır” diyor.

Kabızlığı önlüyor
Baharın şifalı besini, içerdiği yüksek oranlı lifiyle kabızlığı önlüyor, kabızlık çekenlere bağırsakları çalıştırarak fayda sağlıyor.

Salatalığın Faydaları Nelerdir?

- Salatalık önemli bir besleyicidir.
- Salatalığın içerisinde yağ ve kalori oranı düşüktür.
- C ve K vitamini deposu olan salatalık önemli bir besleyicidir.
- Salatalık güçlü bir antioksidan olduğu için kansere karşı önemli bir koruma sağlar.
- Günlük beslenmede salatalık önemli bir yere sahiptir.
- Salatalık vücudun su ihtiyacının yüzde 96'sını oluşturmaktadır.
- Salatalık tüketimi vücudu arındırmaktadır.
- Salatalık genel olarak güçlü bir idrar söktürücüdür. Bu nedenle salatalık ciğerleri, bağırsakları ve kandaki toksinleri temizlemede kullanılır.
- Lifli meyvelerden olan salatalık kilo vermeye de çok yardımcı olur.
- Salatalık içerisinde bulunan K vitamini sayesinde kemikleri güçlendirirken kanın pıhtılaşmasını da önler.
- Salatalık genel olarak regl döneminde tüketildiğinde kadın sağlığı için çok faydalıdır.

10 Temmuz 2021 Cumartesi

 Dr.Neva Çiftçioğlu

 

NASA’da Çalışmış Ama Türkiye’de İş Bulamamış Bilim İnsanı: Neva Çiftçioğlu

1963 yılında Erzurum’da doğdu. Bir memur ailenin kızı olarak dünya’ya geldi. İlköğretim ve lise öğrenimini devlet okullarında okudu. 1985 yılında Hacettepe Üniversite’si Biyoloji Bölümü'nden mezun oldu.

Ankara Tıp Mikrobiloji Bölümü’nde doktora yaptı. Astım hastalığı üzerine hazırladığı tezi o zamanın bölüm başkanı tarafından kabul edilmedi. Bu olaydan birkaç yıl sonra aynı tez, tıp dünyasının 3 büyük dergisinden birinde yayınlandı. Finlandiya’ya giderek orada doçentlik unvanını aldı. Finlandiya’da doçent ünvanını alan ilk Türk oldu.

Nasa (Amerika Uzay ve Havacılık Dairesi) ile birlikte çalışarak bulduğu bu mikrop çeşidinin özellikleri Mars’tan dünyaya düşen bir taş ile aynı özelliklere sahip olduğunu fark etti. Daha sonra NASA’dan birlikte çalışma teklifi geldi. NASA’da çalışmaya başladı.

Keşfettiği bu buluşu sayesinden dünyanın her yerinden davetler ve ödüller aldı. Bugüne kadar 10 uluslararası ödüle layık görüldü.




HAKKINDA YAZILANLAR

Nanobakteri buluşu ve Neva Çiftçioğlu
Durmuş Karamanoğlu
12 Temmuz 2004

Doç.Dr. Neva Çiftçioğlu, "Avrupa'nın Japonyası" sayılan Finlandiya'da doçentlik unvanını alan ilk yabancı oldu.

Kireçlenmelerin müsebbibi bir mikrobu buldu: Nanobakteri! Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller aldı.

Aynı mikrobu Mars'ta keşfeden Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) onu birlikte çalışmaya çağırınca 2.5 yıldır ABD'nin kalbine girmeyi başaran tek Türk kadını oldu.

Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerindeki önemli bir buluşu açıklanacak. Ama Türkiye onu tanımıyor. Şu ana kadar Türk yetkililerden aldığı tek bir tebrik bile yok. Yıllar önce tezini çöpe atan Türk üniversiteleri hala birlikte çalışma teklifini kabul etmiyor. Bilim dünyasında ona "Türklüğünden vazgeç, daha çok parla" diye akıl verenlere ise inatla "Asla" demeye devam ediyor.

Siz neyi keşfettiniz?

Finlandiya'ya gittiğim sıralarda söz konusu bakteri problemini bulmuşlardı ama ne olduğunu bilmiyorlardı. Ben onların bulduklarının aslında ne olduğunu bulup, onlara bunu göstermenin yolunu buldum. Meğerse bütün vücuttaki tıkanıklıklar, kireçlenmeler bir mikrop yüzünden oluyormuş; ben buna "nanobakteri" nin neden olduğunu ortaya çıkardım.

Türk olduğunuz için hiç tepki aldınız mı?

Türk olmam kadın olmamdan da büyük sorun oldu. Zaten benim Türk olduğum hiç anılmadı Finlandiya'da. Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış olmama rağmen beni hep bir Finli gibi tanıttılar dünyaya. Mesela NASAya giderken Finlandiya'daki bir gazete "NASA'ya giden ilk Finli" diye başlık attı. 1996'da bütün başarılı bilim insanlarının bulunduğu bir törene çağrıldım; törende Türk bayrağının altına gittiğimde beni oradan alıp, Finlandiya bayrağının altına aldılar. Ve o kadar ağrıma gitti ki bu...

NASA sizi nasıl keşfetti?

Finlandiya Hükümeti, buluşumu bilim dünyasına açıklamakla görevlendirip 1996'da beni ABD'ye gönderdi. New York'taki Cold Spring Harbor Labratories'e gittim. Burası dünyanın dört büyük laboratuvarından biridir ve böylece NASA'nın da buluşumdan haberi olmuş oldu. Meğerse onlar da o tarihlerde aynı bakteriyle Mars'ta karşılaşmışlar?

İnsanlarda kireçlenmeye neden olan mikrobun aynısı Mars'ta da mı var yani?

Mars'tan düşen bir taşta karşılaştıkları bakteriyle benim bulduğum bakterinin şekilleri, boyutları aynı çıktı. Bunun üzerine birlikte bir enstitü kurduk: Astrobiology Institute. Çalışmaların sonunda NASA baktı ki uzaktan doğru olmuyor, beni kendi içine çağirdı.

NASA'ya 11 Eylül saldırısından bir ay sonra girmişsiniz. Sizi hemen aralarına kabul ettiler mi?

Zaten o kadar çok araştırma, hatta sizin haberiniz bile olmadan o kadar çok kişilik testi yapıyorlar ki aralarına girdiğinizde artık sizi kabul etmiş oluyorlar. Mesela nasıl bir Müslüman olduğumu tam olarak anlayamamakla birlikte son derece saygılılar. Diyelim ki bir yemeğe gittiğimizde benim önüme hiç uyarmama bile gerek kalmadandomuz eti konmamış farklı bir mönü gelir. Soran olursa da "Neva tavuk seviyor" diye geçiştirirler.

Aldığınız nefesi bile izliyorlar mıdır sizce?

Evde dahi izlendiğimi biliyorum. Hatta kimilerine göre uydu aracılığıyla şu anda nerede olduğumdan bile haberleri var. Çıktığı gün bu röportajdan da haberleri olur, konuştuklarımız incelemeye alınır.

Türk kimliğiniz Müslüman olmanızdan daha büyük sorun galiba?

Bakın ben aynı zamanda bulduğum bakteriyle ilgili olarak ABD'de büyük bir firmanın da sahiplerinden biriyim. Firmanın CEO'su olan kişi bana daha iki hafta önce "Senin Türk olmandan yoruldum" dedi ve bana ABD vatandaşlığına geçmemi önerdi. Zaten bunu herkes söylüyor.

Çünkü bir Türk olarak vize almanız çok zor; NASA çalışsanız bile zor.

Vazgeçmeyi düşündünüz mü?

Türklüğümden mi? Asla! Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor.

Peki Türkiye sizi, sizin Türkiye'yi sevdiğiniz kadar seviyor mu?

Zaten yurt dışında asıl hayret ettikleri de bu: "Sana hiç kimse sahip çıkmıyor. Sen neden Türk olmak da ısrar ediyorsun?" diye soruyorlar.

NA-SA'ya mı girdi? Aferin demek Sabancı'da başladı! Anne ve babamın çevresi benim ne iş yaptığımı bir türlü anlayamıyor. Kalp üzerinde mi çalışıyorum, böbrek mi yoksa Mars mı? Mesela babama bir tanıdığı ne yaptığımı sorup, "NASA'da" yanıtını alınca "Ya aferin, demek Sabancı'da başladı!" demiş.

Pes dedirten olaylar

Doçentliğimi Ankara değil Finlandiya verdi Ankara Tıp Fakültesi'nde asistanım, doktoramı bitirmek üzereyim. Astım hastalığı üzerine bir tez hazırlayıp hocalarıma sundum. O zaman bölüm başkanı olan bir hocamız hastaların yanındayken tezimi aldı, yüzüme baktı ve sonra "Bu tez çöpe atılır" deyip herkesin gözü önünde kapağını bile kaldırmadığı tezimi çöpe attı. O çöpe atılan tezim birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayınlandı. Ankara bana doçentliğimi vermedi. Sırf bu yüzden Finlandiya'da doçentlik unvanım alan ilk yabancı oldum.

Proje önerdim 'iş mi arıyorsun' dediler Finlandiya'da bakteri çalışmalarını yaparken Bilkent Üniversitesi Rektörü ve Genetik Bölümü'ne başvurarak "Gelin bunu birlikte yapalım. Patenti Türkiye'ye ait olsun" dedim. Bana gelen yazılı yanıtı hala saklıyorum: "Siz galiba iş arıyorsunuz" deyip, önerimi kabul etmediler. Hacettepe Tıp'a da aynı öneride bulundum. Orası da "Bu bizi aşar" yanıtını verdi. Oysa Finlandiya'da yaptığım her şeyi Türkiye'de de yapabilirdim ama neden bilmiyorum kabul etmek istemediler.

Vatan hasreti artık dayanılmaz boyutlara ulaştığı için bir dönem Türkiye'ye dönüp Başkent Üniversitesi'nde çalışmaya başladım. Ancak
Finlandiya'daki bütün çalışmalarımı bırakıp benden mikrobiyoloji kliniğinde dışkı tahlili yapmamı istediler. Bu işi 9 ay boyunca yaptım. Sonunda Finlandiya'daki profesörüm "Orada ziyan oluyorsun" diye isyan etti ve Türkiye'ye beni almaya geldi. Başkent Üniversitesi'ne bu gelişimde 3. kez aynı teklifi götürdüm. Prof. Dr. Mehmet Haberal'a sunduğum teklif şöyle: "Şirkete ortak olun, size burada bir enstitü kurayım. ABD'deki teknolojiyi Türkiye'ye aktaralım. Şu anda prostat kanserlerinin teşhisinde kullanılan bir sistem var. Bu sistem size ABD'de birlikte çalıştığım şirketten geliyor. Yaratan benim Hocam... ABD'den gelmesin bize, bizden ABD'ye gitsin bu sistem. Gelin bunun patentini bir Türk üniversitesi alsın. 5 sene sonra bütün dünyaya gelecek bu sistem için Türkiye milyonlarca dolar ödeyecek; onlar bize ödesin." Ama Haberal üçüncü kez "Biz ortak olmayız, kendimiz yaparız" diyerek önerimi kabul etmedi. Hiçbir Türk yetkiliden tebrik almadım.

Bana yurt dışında "Everest'in tepesine bayrak diken kadın" gözüyle bakıyorlar ama bugüne kadar yaptığım hiçbir buluş, hiçbir çalışma için hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım; hiçbir Türk yetkilisi tarafından aranmadım. Sadece bir kişi: Nasıl duydu bilmiyorum İskandinav Tıp Ödülü'nü kazandığım zaman Ziraat Bankası'nın eski Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi; hâlâ saklarım. Elimde sadece o kart var o kadar.