10 Haziran 2021 Perşembe

Domatesin tarihcesi




 


 Domates, ilginç bir tarihe sahip besleyici ve çekici bir meyvedir. Bir zamanlar zehirli olduğu düşünülen domates şimdi birçok yemeğin temel maddesidir. Geçmiştekilerle kıyaslanırsa günümüzdeki domateslerin lezzeti eksiktir. Modern ıslah teknikleri ile birçok hastalığa dirençli olan güzel ve sağlam meyveler üretmiştir ancak tadı feda edilmiştir. Araştırmacılar, en lezzetli domateslerin tadına katkıda bulunan on üç kimyasal madde keşfetmiştir. Kimyasalları kodlayan genleri elde etmek için seçici bir şekilde domates yetiştirmek için planlar yapılmıştır. Bilim insanlarının amacı domateslere özlenen tadı geri kazandırmaktır.

Solanaceae (Patlıcangiller) familyasında (ailesinde) yer alan domatesin bilimsel adı Solanum lycopersicum’dur.

Domates sarı çiçekli bir bitkidir. Bir sapın üzerinde 3 ile 12 arası çiçek bulunur. Salkım biçiminde olan çiçeklerin döllenmesinden sonra ortaya çıkan ürün yani yemeklerde kullandığımız domates, bitkinin meyvesidir. Yaklaşık 150 çeşidi bulunmakta olan domates bitkisinin anavatanı Güney ve Orta Amerika’dır. Yaklaşık 1–3 metre arası uzayabilen domates bitkisi bileşik yapraklıdır. Tüylü olan bileşik yapraklar 5 ile 9 arası küçük yaprakçıktan oluşur. Cinsine göre değişmekle beraber bitki ekildiğitoprakta ya sırık ya da yer (bodur ya da oturak) tipi domates şekilde büyütülür ve her ikisinin de gübre, bakım ihtiyacı farklıdır.


Domates bitkisi sıcak ve ılık iklimleri sever. Sıcaklık 10 santigrat derecenin altına iner ya da 30 santigradın üzerine çıkarsa tozlaşmada ve döllenmede sorunlar ortaya çıkar. Böyle olunca bitki meyve tutmaz. Hava nemi % 70 olmalı, bitki hiç olmazsa 6 saat direkt güneş ışığı alan yerlerde yetiştirilmelidir. Su tutabilen, geçirgen ve derin, organik besinlerin zengin olduğu pH 5–7 olan hafifçe asidik topraklarda iyi yetişir. Sırık tipi domates yetiştiriliyorsa 30 ya da 35 cm boylanan bitki ikinci çapanın ardından öğle vakitlerinde gövdeler kaldırılıp sırığa bağlanmalıdır. Genellikle meyvelerin rengi pembeye dönük yeşil ya da pembe renk aldığında hasat etmek gerekir. Hasat gecikirse bitki yaşlanır, meyvelerinin kalitesi düşer, yeni çiçekler ve sürgünler veremez.

Yabani Domates Cinsleri

Domatesin yabani cinsleri de bulunmaktadır. Bu cinslerin meyveleri kültürü yapılan cinslerden daha küçüktür, bazılarının meyvesi yenilebilse de bazılarının meyvesi zehirlidir. Yabani domates olarak bilinen bu türlerin meyveleri tanımlanmadan ve güvenli olup olmadığı bilinmeden yenmemelidir. Bugünkü domateslerin rengi sarı olan yabani versiyonlarının Peru’dan geldiği düşünülmektedir. Kristof Kolomb öncesinde Meksika’da yetiştirilmiştir. Kültürü yapılan domates bitkiler muhtemelen on altıncı yüzyılın başlarında İspanyol kaşifler tarafından Avrupa’ya götürülmüştür. On sekizinci yüzyılda Avrupa’dan doğu Kuzey Amerika’ya tanıtılmıştır.

Domates meyvesi Anadolu’da yaklaşık 150 yıldan beri bilinmekte ve kullanılmaktadır.Domates Bitkisi, Özelikleri ve Domatesin İlginç Tarihi Anadolu’nun güney bölgelerine Halep’ten Osmanlı döneminde getirilmiş ve diğer bölgelere dağılmıştır. Bugün ülkemizin neredeyse tüm bölgelerinde yetiştirilmektedir. Avrupa’dan yayılmış olsa da Çin, Türkiye, Mısır, Hindistan, ABD gibi bazı ülkeler dünyanın önemli domates üreticileri arasında yer almaktadır. Türkiye üretimde dördüncü, ihracatta beşinci sıradadır. İhracatı daha çok Avrupa, Orta Doğu ve Rusya pazarlarına yapılmaktadır.

Domatesin Besin Değerleri

Domatesin modern, kültürü yapılmış türleri sağlıklı ve besleyicidir. Domates çeşitlerinin çoğu likopen adı verilen bir pigmentin varlığından dolayı koyu kırmızı veya turuncu kırmızıdır. Bu pigment karotenoidler grubundadır ve mükemmel bir antioksidandır. Domates ayrıca vücudumuzda A vitaminine dönüştürülen beta-karoten olarak bilinen turuncu bir pigment içerir. Bir araştırmaya göre domates, avokado veya zeytinyağı gibi sağlıklı yağlarla birlikte yenildiğinde, vücudun domateslerdeki karotenoid fitokimyasalları absorpsiyonu 2 ile 15 kat artmaktadır.
Likopen (özellikle domates pişmiş haldeyken) birkaç yıl öncesine kadar prostat kanserini önleyen bir kimyasal madde olarak tanıtılmıştır. Daha yeni araştırmalar ise mütevazı bir faydası olsa da bu kimyasalın kanser gelişimi üzerindeki etkisinin bir zamanlar sanıldığı kadar güçlü olamayacağını göstermektedir. Emziren anneler domates ürünlerini yediğinde anne sütlerinde bulunan likopen konsantrasyonu artmaktadır. Likopenin başka yararları da olabilir ancak daha fazla araştırılmaya ihtiyaç vardır.


Çiğ domatesler çok iyi bir C vitamini ve iyi bir K vitamini kaynağıdır. Bilinmelidir ki domates de dahil olmak üzere yiyecekler pişirilirken C vitamini seviyesi azalmaktadır. Domatesin meyveleri aynı zamanda iyi bir potasyum kaynağıdır. Bir bardak domates suyu 534 miligram potasyum içerir ve 1/2 bardak domates sosu 454 miligram içerir. Daha küçük miktarda fakat yine de faydalı başka besin maddeleri de içerir.

Zehirli Meyve: Domates

On altıncı yüzyılda, önde gelen Avrupalı bir herbalist (bitki uzmanı) kültür domateslerinin, o zamanlar kötü bir üne sahip olan Solanaceae familyasına ait olduğu için zehirli olmaları gerektiğini iddia etmiştir. Bu iddiaya yıllarca itiraz edilmemiş, süs bitkisi olarak domates bitkileri yetiştirilmiş ancak meyveleri yenmemiş. Meyveler yiyecek olarak kullanılmaya başlandıktan sonra bile, potansiyel olarak tehlikeli oldukları fikri devam etmiştir.

Amerika’da çıkan bir dergiye göre bir zamanlar zehirli elma olarak bilinen domatesi yani bitkinin meyvesini yiyen bazı zengin Avrupalılar ölmüştür. Artık o insanların aslında kalaylı kaplardan dolayı zehirlendikleri bilinmektedir. Bu insanlar domatesli bir yemeğin bulunduğu kalaylı kaplardaki yemekten sızan asitli suların kurşunu açığa çıkartması nedeniyle, kurşun zehirlenmesinden ölmüştür. Daha fakir insanlar güvende olmuştur çünkü kalaylı kaplar almaya güçleri yetmemiştir. Kalaylı kaplar bir zamanlar kalay ve kurşun alaşımından yapılmaktayken günümüzde kalayın kurşun yerine antimon gibi başka elementlerle alaşımı kullanılmaktadır.

Boynuzlu Domates Tırtılı: Manduca Quinquemaculata

Domates tarihinde bir başka ilginç olay ise New York’ta 1830’larda olmuştur. Boynuzlu domates kurdu veya tırtılı olarak da bilinen çok büyük bir tırtıl istilası nedeniyle domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştür. Tırtılın yalnızca toksik olduğu düşünülmemiş aynı zamanda üzerlerinde süründükçe domatesleri zehirlediği de varsayılmıştır. Boynuzlu domates tırtılı beş benekli şahin güvelerinin ya da veya Manduca quinquemaculata’nın larva şeklidir. Larvaların ağırlıklı olarak yeşil rengi ve dalların alt tarafına yapışma alışkanlıkları, kamuflaj işlemine yardımcı olur. Bu bahçe zararlılarının başlıca besinleri domates ve diğer patlıcangil bitkilerinin yapraklarıdır ancak bazen meyveleri de yiyebilirler.

Yeşil renkli boynuzlu domates tırtılı görünüş olarak tütün tırtılına benzer. Ondan ayrılan özelliği vücudunda V şeklinde sarı-beyaz işaretlere sahip olmasıdır. Ayrıca son karın segmentinde bulunan boynuz şeklindeki küçük çıkıntı tütün tırtılında kırmızımsı iken domates tırtılında siyahtır. Boynuzlu domates larvası etkileyici bir görünüme sahiptir. Bu yönüyle 1830’lar yaşayan insanların neden iğrendiklerini ve hatta domates bitkileri üzerinde sürünen dev tırtılların istilasından neden korktuklarını hayal etmek kolaydır. Sonraki yüzyılda bu can sıkıcı larvaların tehlikeli ya da zehirli olmadığı anlaşılmıştır.

Ata Yadigârı Domatesler

Ata yadigârı domatesler melez olmayan bir domates çeşididir. Ata yadigârı tohumlardan üretilen domateslerin hastalıklara direnci melezlerden daha azdır. Giderek daha popüler hale gelen ata yadigârı domateslerin lezzeti çok zengindir ama raf ömrü kısadır. Miras ya da ata yadigârı domates tanımı biraz değişir. Genel olarak bu terim en az elli yıl önce ortaya çıkan ve bazen İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ortaya çıkan eski bir çeşidi ifade eder. Bitki, insan müdahalesi olmaksızın doğal olarak tozlaşır, bu süreç açık tozlaşma olarak bilinir. En iyi bitkilerin tohumları genellikle bir nesil domates yetiştiricisinden diğerine aktarılır.

Yadigâr domatesler kırmızı dışında olgunlaştığında çeşitli renklerdedir ve genellikle lekeli veya çizgili bir görünüme sahiptir. Çoğu kez kalın değil ince kabukludur ve bu nedenle modern domates çeşitlerinden daha hassastır. Kırmızıdan başka bir renkte olan her domatesin ata yadigârı domates olması gerekmez. Modern domateslerin de sarı ve çok renkli versiyonları mevcuttur. Yadigâr domatesler de bazen daha küçük ve daha narin olmak yerine modern, melez domatesler gibi kırmızı, büyük ve sağlam olabilir.


Birçok kişi için, modern domateslerden en önemli farkı yoğun lezzetidir. Bitkinin büyüdüğü toprağın bileşimi ve meyvenin tazeliği gibi faktörler de tadı etkiler. Modern bir domatesin tadının ata yadigârı olandan daha iyi olması da mümkündür. Kültürel miras olan domatesler genellikle tarlada açık ortamda yetiştirilir. Bu, çoğu alanda yalnızca büyüme mevsimiDomates Bitkisi, Özelikleri ve Domatesin İlginç Tarihiboyunca mevcut olacakları anlamına gelir. O zaman bile yerel marketlerde, manavlarda bulunmayabilir. Ayrıca normal domateslerden daha pahalıdır. Yine de yemeklere nefis bir tat katabilir.

Lezzet Bileşiklerinin Keşfi

Florida Üniversitesi’nden bazı araştırmacılar ilginç bir deneyin sonuçlarını açıklamışlardır. Hem modern hem de ata yadigârı meyvelerini içeren 101 farklı domates çeşidinden 160 örnek alınmıştır. Daha sonra bir grup insandan lezzet yoğunluğu için örnekleri derecelendirmeleri istenmiştir. Bu yapıldıktan sonra, araştırmacılar domatesleri lezzetlerden sorumlu olan kimyasal bileşiklerin varlığı bakımından analiz etmiş ve en lezzetli domateslerde on üç bileşiğin daha yaygın olduğunu bulmuştur. Araştırmanın bir sonraki aşamasında lezzetli kimyasalları kodlayan genler belirlenmiştir.
Araştırmacılar yeni bilgileri seçici bitki yetiştiriciliğinde çiftçilere rehberlik etmek için kullanmayı planlamaktadır. Amaç lezzetli kimyasallar içeren domatesler üretmektir ancak bilim insanları süreçte bazı zorluklar olabileceğini söylemektedir. İnsanlar domateslerin tatlı ve lezzetli olmasını sever. Bu gereksinimlerin her ikisini de karşılamak için daha küçük domatesler yetiştirmek gerekebilir. Toplama, taşıma ve depolama sırasında parçalanma olmaması için meyveler yeterince sağlam olmalıdır. Araştırmacılar elverişli domateslerin iki yıl içinde ticari testler için hazır olabileceğini söylemektedir.

Lezzet Arayışı

Yeni ve lezzetli domates çeşitlerinin üretimi harika bir fikir gibigörünmektedir. Bilim insanlarının ve yetiştiricilerin daha iyi bir meyve arayışında başarılı olmaları ve nihai ürünün birçok insan için hem besleyici hem de uygun fiyatlı olması umut edilmektedir.
Günümüzde daha iyi bir lezzetin peşinde olanların yapabileceği şeyler konusunda bazı öneriler aşağıda listelenmiştir.
*Yılın uygun zamanı boyunca pazarlardan ata yadigârı domatesler aranabilir.
*Beğenilen çeşitler keşfedilinceye kadar farklı ata yadigârı domatesler denenebilir.
*Eğer organik pazarlardan ya da köylü pazarlarından alışveriş yapılıyorsa sevilen domates türlerinin üreticisine dikkat edilebilir. Bir çiftçi tarafından üretilen bir meyve ya da sebze çeşidi sevilirse diğerleri de beğenilebilir.
*Taze, yeni toplanmış domatesler tercih edilmelidir.
*Daha iyi bir lezzet isteyenler kendi domateslerini yetiştirmeyi düşünebilir.



Mısır bitkisi


 

 


Diğer İsimleri : Zea mays, Corn, Mais

 

 

Botanik Bilgi : Buğdaygiller familyasındandır. Bir yıllık otsu bir bitki olup yetiştiği bölgeye göre boyu 1,5-3 metre arasında olabilir. Yaprakları uca doğru gittikçe sivrilerek, uzun ince bir mızrak şeklindedir. Yaprakların kenarları bütün, dalgalı, ortasından grimsi beyaz büyük bir ana damar ve ona paralele olarak bir düzine sağlı, sollu yan damarlar uzanır. Çiçekleri erkek ve dişi çiçekleri ayrı ayrı durur, fakat aynı bitkidedir. Dişi çiçekleri koçandan çıkan püsküllerdir. Meyvesine kısaca mısır koçanı denir ve bu kocan üzerinde 100-200adet mısır tohumu dizilmiştir.

 

Yetiştirildiği Yerler : Anayurdu Güney Amerika olan mısır, Amerika Kıtası’nın keşfinden sonra denizciler tarafından Avrupa’ya getirilmiştir. Oradan da, Afrika anakarasından, Mısır üzerinden ülkemize getirildiğinden, dilimizde bu bitkiye mısır adı verildiği sanılmaktadır. Mısır için Türkiye’nin iklimi oldukça uygundur, bu nedenle geniş bir alanda yetiştirilmektedir..

Toplanması - Saklanması : Olgunlaşan mısır koçanları toplanır kurutulur ve bundan da nişasta veya yağı elde edilir. Mısır püskülleri ise Haziran veya Temmuz ayalarında toplanarak gölgede kurutulur ve özel kapalı kaplarda muhafaza edilir.

Bilinen Bileşimi : Mısır bitkisinin taneleri, yüksek oranda nişasta ile doymamış yağ asitleri, A vitamini ve sterolleri içerir. İlaç olarak kullanılan mısır püskülünün içerdiği maddeler ise şunlardır: Glikoz ve maltoz gibi şekerler, steroller, reçine, potasyum tuzları ve uçucu yağ.

Kullanıldığı Yerler : Mısır tanelerinden elde edilen mısırözü yağının, sıvı bitkisel bir yemeklik yağ olarak, damar sertliğini önlediği bilinmektedir. Bunun yanında besleyici değerinden dolayı mısır  taneleri  hayvanlar için de yem sanayisinde kullanılmaktadır. Tanelerinden un elde edilmektedir. Hatta günümüzde kullanımı yaygınlaşmaktadır.

Faydaları :

Üretrit (idrar yolları enfeksiyonu), sistit (mesane enfeksiyonu) ve prostatit (prostat bezi enfeksiyonu) tedavilerinde etkilidir

Çocuklarda böbrek sorunlarının atlatılmasına yardımcı olur.

İdrar söktürücüdür,  mesane taşlarını düşürür.

Bedeni güçlendirici toniktir, sakinleştiricidir.

Romatizma tedavisinde yardımcı olur.

Kullanım Şekli :

Çay : 1 bardak kaynar suyun içine 2 tatlı kaşığı kuru ya da taze mısır püskülü konur. 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen çaydan günde iki-üç kez birer bardak içilir.

1 Haziran 2021 Salı

Biliyormusunuz?

 Osmanlı torunu olmakla övünenlerin bunu okuması lazım. Atatürk gerçekten de yepyeni bir devlet yarattı, zira öncesinde "yokmuşuz"!! Daha doğrusu, yobazlığın hüküm sürdüğü bu topraklarda çobanın güttüğü sürüler gibiymişiz. Şimdilerde bir kısım vatandaşların durumu da pek farklı değil ya, neyse... BİLİYOR MUSUNUZ? 1923' te Türkiye'de; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasabandı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, Bebek ölüm oranı yüzde 48’di, yani her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40’tı. Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bin. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu. Kiremit bile ithaldi. Adı; Marsilya kiremidiydi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk’tü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı. Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı. Kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu., Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi Rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin Şubat’ı kimisinin Aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi, ama farklı aylarda yaşıyordu! Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağdı. Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilimden çoook uzaktı. 600 sene boyunca Türkçenin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. “Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar’dı. Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, 5 milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!” Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış… Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!.”

16 Mayıs 2021 Pazar

Doğadaki huzur.

 







Doğadaki her şey birbirinin akrabasıdır. İnsanı, ağacı, çiçeği, kuşu, denizi, dağı oluşturan atom ve moleküller, birbirinin aynısıdır, kopyasıdır.

İşte bu nedenle en değerli ilaç 'huzur'un büyük parçası doğada yer alır. Huzur sudadır, topraktadır. Ağaçlarda, kuşlardadır. Doğaya kaçmak için kendinize bol bol fırsatlar hazırlayın. Huzur, araştırmalara göre, sağlıklı, formda ve kaliteli bir hayatın köşetaşlarından biri. Huzur ile birlikte olmayan hiçbir şeyin tadı yok. Mutlu bir hayat ile en çok uyuşan, barışan, kaynaşan şey huzur olmalıdır. Huzur ruh sağlığınızın 'olmazsa olmaz'ıdır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, su, toprak ve güneş hep birlikte var olmuştur. Beden ve ruhunuz işte bu nedenle doğanın bir parçasıdır, onunla iç içedir. Bedeniniz suyun, toprağın, güneşin, bitkinin aynısıdır. Ruhunuz doğadaki 'esas gücün' yansıtıcısı ve aynasıdır. Doğadaki her şey normal olarak birbirinin akrabasıdır. İnsanı, ağacı, çiçeği, kuşu, denizi, dağı oluşturan atomlar ve moleküller hep aynıdır, birbirinin kopyasıdır. İşte bu nedenle huzurun büyük bir parçası doğada yer alır. Huzur sudadır, topraktadır. Ağaçlarda, kuşlardadır. Bazen suyun şırıltısı, yaprakların hışırtısıdır. Bazen de güneşin sıcaklığı, ayın ve yıldızların pırıltısıdır. Sıkılıp bunalınca dağlara, ormanlara kaçmanız, ağlayınca yüzünüzü su ile buluşturmanız bundandır. Ruhu biçimlendirir Doğa, ruhun ve bedenin en değerli ilacı, huzurun kaynağıdır. Ruh bedenle, beden ruhla doğada daha kolay anlaşır,daha çok kaynaşır. Hayatın iki hareketli hücrenin birleşmesi ile başladığı ve milyarlarca hücrenin aldıkları bir 'iç emir' ile sonlandığı doğrudur. Hayatın içindeki bedensel ve ruhsal duruşumuzu bu iki küçük hücredeki genetik materyalinin belirlediğine hiç kuşku yoktur. Ama sakın unutmayın! İçinde 'yaşadığınız çevrenin' ve ait olduğunuz 'yerel dünya'nın özellikle ruhsal örgütlenmenizde, şekillenmenizde çok fazla etkisi vardır. Doğaya kulak verin Bozkır insanını, deniz insanından, şehir insanını, köy, kasaba insanından farklılaştıran şey biraz da budur. Doğa ruh sağlığımızın en büyük destekçisi huzurun en büyük ustasıdır. Huzuru ararken doğa ile daha çok birlikte olun. Bedensel ve ruhsal egzersizleri beraber yapmanın, huzuru yakalamanın hoşluğunu hissedin. Bu daveti lütfen ertelemeyin. Çünkü huzur ve mutluluk doğada gizlidir. 

Çiçekler

  Estetiğin ruhu, güzelliğin kuşkusuz sembolüdür çiçekler. Çiçekler hastaların ilacı, ressamların ilham kaynağı, şairlerin betimlemeleri, kadının parfümü, Aşık Veysel'in Türküsü, kiminin göz yaşı, kiminin yaşam sevinci, insanlığın enerjisi, aşkın sembolü, varoluşun temsili, dekorasyonların vazgeçilmezi, kozmetik dünyasının gözbebeği… Doğanın eşsiz güzelliği ve daha nicesi...



































Çiyan

 Latince Adı Chilopoda Sınıfı Dış Görünümü Çıyan, çıyangiller sınıfına aittir. Kırkayaklarla benzerliklerinden dolayı “kırk ayaklı” olduğu düşünülse de aslında bu yanıltıcıdır ve çıyanların 15 ila 177 çift ayakları vardır. Çıyanlar uzundurlar ve her bir segmentin bir çift ayağı içerdiği, segmentlere ayrılmış yassı bir vücutları vardır. Çıyanlar, birçok değişik renkte olurlar ama genellikle kahverengi ya da kırmızımsı turuncu renklerdedirler. Türlerine göre boyları 4 ile 152 mm arasındadır. Çıyanların başında bir çift uzun ve hassas anten bulunur. Küçük ağızları ve zehir bezelerinin bulunduğu pençe gibi büyükçe organları vardır. Çoğu cins çıyan aslında etobur hayvanlar olup geceleri avlanmaya çıkarlar ve solucan, örümcek ve küçük omurgalılar gibi kurbanlarını pençeleriyle paralize ederler. Davranışı, Beslenmesi ve Alışkanlıkları Yetişkin çıyanlar, kışları genellikle karanlık, nemli ve tenha yerlerde saklanırlar. Yazın ya da ilkbaharda yumurtalarını nemli toprağın içine bırakırlar. Çıyanlar büyüdükçe gövdelerinin diğer bölümleri ve kalan çift ayakları tamamlanır. Çoğu çıyanlar bir yıldan fazla, hatta bazıları altı yıla kadar yaşar. Çıyanlar evlere ve binalara girebilirler ama gündüzleri dolaşmazlar. Banyo, dolap, zemin kat gibi nemli yerlerde ve diğer haşerelerce tercih edilen yerlerde saklanırlar. Çıyanlar avlarını yoğun tüylerinin bulunduğu antenleriyle hissederler. Çene ayaklarındaki dişlerini kullanarak kurbanlarına zehir enjekte ederler ve kurbanlarını hareketsiz hale getirirler. Birinci ve ikinci çene ayağı yoluyla avlarını ağızlarına getirirler ve sonrasında alt çeneleriyle parçalarlar. Çoğu çıyanlar etoburdur ve yumuşak gövdeli böcekler, örümcekler, solucanlar ve diğer kırkayaklar da dâhil olmak üzere diğer eklem bacaklılardan beslenirler. Çıyan İstilasının Belirtileri Çıyanlar, genellikle kendilerinin fiziksel olarak görülmesi dışında varlıklarına dair başka herhangi bir iz bırakmazlar ve belirti göstermezler. Diğer Bilgiler Çıyanlar hızlı hareket eden, çevik ve gececi hayvanlardır. Geceleri aktif oldukları ve hızlı hareket ettikleri için insanlar tarafından seyrek olarak görülürler. Bazı çıyanlar 200’e kadar optik üniteden oluşan bileşik göz yapısına sahip olsalar da bazı çıyanların da hiç gözü yoktur. Bütün çıyanların görme yeteneği zayıftır ve avlarını koklayarak ya da dokunarak bulurlar. Eğer diğer yırtıcı hayvanlardan korunabilirlerse ve yaşadıkları ortam hayatta kalmalarına elverişliyse altı yıla kadar yaşayabilirler. Eklem bacaklılar içerisinde diğer hayvanlara göreceli olarak uzun bir ömre sahiptirler. Çıyanlar zehirlidir. Zehirleri, kurbanlarını yakalamalarını ve diğer yırtıcı hayvanlara ya da doğadaki diğer düşmanlarına karşı kendilerini korumalarını sağlar. Çıyanların zehri insanlar için ölümcül bir tehlike yaratmasa da ısırıkları acı verici olabilir. Çıyanlarla Mücadele Yöntemi Çıyanlar böcekleri ve diğer eklembacaklıları yedikleri için, besin kaynaklarının kurutulması onlarla mücadelede önemli bir adım olacaktır. Bu nedenden dolayı, herhangi bir ilaçlama yapmadan önce evde ve binada bulunan bütün zararlı böcekler tespit edilmelidir. Her ne kadar çıyanlar ev sakinlerinin hamam böceklerinden ve karasineklerden kurtulmalarına yardımcı olabilseler de, büyük olan türleri insanlarda arı sokması kadar acı verici ısırıklar oluşturabilirler. Bazı çıyanlar ürktükleri zaman çok hızlı kaçabilir. Dokunulduklarında oldukça acı verici, uyuşukluk, renk değişikliği ve iltihaplanma yaratacak şekilde ısırabilirler. Yaygın ev çıyanları için etrafa yapışkanlı tuzaklar koymak var olan çıyan popülasyonunu ölçmek için yardımcı olabilecektir. Bu yöntem aynı zamanda çıyanların evinize giriş yolunu bulmanızı da sağlayacaktır. Eğer bir istila söz konusuysa ev sakinlerinin evdeki nemi azaltmaları ve konutlarına giriş yerlerini kapatmaları gerekir. Binanın temelinde oluşan nem ve çatılarda biriken su sorun yaratabilir ve bir çıyan istilasına neden olabilir. Yaprakları, tahtaları, çürümüş yaprakla karışık gübreyi ve diğer canlı maddeleri evlerin kenarlarından uzak tutun.


Kaynak : https://www.teknikturk.com.tr/hasere-rehberi/ciyan

31 Mart 2021 Çarşamba

Çam Tırtılları, Çam Kese Böceği

 

Çam Tırtılları, Çam Kese Böceği

Çam Tırtılları, Çam Kese Böceği





Çam kese (Thaumetopoea pityocampa) böceği, Thaumetopoeidae ailesinin bir güvesidir. Bazen Traumatocampa cinsine yerleştirilen tür, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa ülkelerinde çam ve sedirlere en çok zarar veren türlerden biridir. Tırtıl larvalarının tüyler ürpertici kılları, insanlarda ve diğer memelilerde zararlı reaksiyonlara neden olur. Bu tür, çam ağaçlarının yüksekliğinde çadır benzeri yuvalarda kışı geçiren ve şiddetli tahriş edici tüyleriyle korunan, burundan kuyruğa sütunlardaki ormanda ilerleyen tırtıllarının davranışıyla dikkat çekicidir.

Çam keseböceği, kıllı tırtıl, çam tırtılı, tüylü tırtıl veya alayı tırtıl, tüm tırtıllar içinde  en iyi bilineni olup, 1736 gibi erken bir tarihte Raumier ve daha sonra "Tırtılın yaşamı" adlı makalesi popüler entomoloji literatürünün klasikleri arasında yer alan Fabre (1898) tarafından incelenmiştir. Böcek, güney Avrupa, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika'nın daha sıcak bölgelerinde bulunur. Tırtılların halkın dikkatini çeken, uzun baştan sona uzun bir alay olarak hareket etmesi ve onları taciz etmeye çalışan herkesi zehirli tüylerle sokmak, bu tırtılların alışkanlığıdır. Aynı zamanda, epizodik popülasyon dalgalanmaları sırasında geniş çam alanlarının yapraklarını dökebilen orman böceklerinin en yıkıcılarından biridir. Bununla birlikte, burada ilgi çekici olan, tırtılların en sosyal olanıdır. Kardeş gruplar, larva aşaması boyunca bir arada kalırlar, genellikle uzun, baştan aşağı alaylar oluşturarak ulaştıkları yerlerde yan yana pupa olurlar.

Böcek, yalnızca yılın soğuk zamanlarında aktiftir ve sıcak yaz aylarını toprağa gömülü bir pupa olarak geçirir. Güveler ağustos ayında topraktan çıkmaya başlar ve kısa bir süre sonra çiftleşerek yumurtalarını koydukları çam ağaçları aramaya başlarlar. Her dişi, uygun bir ev sahibi ağacın iğnesine tutturduğu tek bir yumurta kütlesi üretir. Yumurta kütleleri 300 kadar yumurta içerir ve tırtıllar tipik olarak yumurtlamadan dört veya daha fazla hafta sonra onlardan ayrılır. Yumurtalar tamamen dişinin karnından ayrılan pullarla kaplıdır.

Çam Tırtıllarının İnsana Etkileri ve Anti Yırtıcı Savunmaları

Çok masum gözükse de asla elinize almamanız gereken bir böcek türü olan çam tırtılı ile her yerde karşılaşabilirsiniz. Tüyleri insanlarda ve diğer memelilerde zararlı reaksiyonlara neden olur. Çam tırtılları deriyi oldukça rahatsız eder, Tırtıl tüyleri ile temas şiddetli kızarıklıklar ve göz tahrişine neden olabilir. Bazı bireyler tırtılın kıllarına alerjik bir reaksiyon gösterebilir. Evre larvaları, tehdit edildiğinde veya vurgulandığında tüyleri atabilir.

Zıpkın şeklinde olan tüyler, daha sonra bir ürikasyon proteini ile maruz kalan cildin tüm alanlarına nüfuz eder ve tahriş eder. Sonradan tüylere maruz kaldıklarında duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlar görülebilir. Çam ormanlarında çadır benzeri yuvalar üzerinde kıvrımlı olan ve burun-kuyruk kolonlarındaki ormanda ilerleyen, ciddi tahriş edici kıllarıyla korunan tırtıllarının hareketi bakımından dikkate değerdir. Yalnızca bir yıl yaşasa da, yüksek rakımlı yerlerde iki yıldan fazla dayanabilir. Yetişkin güveleri yumurtalarını çam ağacının tepelerine yakın koyarlar. Kuluçkadan çıktıktan sonra larva, beş gelişme aşaması boyunca ilerledikçe çam iğnelerini yer. Nisan ayının başlarında yuvalarını terk eder. Sıcak bir baharla yetişkinlerin sayısı çoktur. 

Oldukça sosyal bir böcektir. Yaşam döngüsü boyunca bir çam progrüreri birkaç sığınak yapacaktır. Bunlardan ilki çürük ve geçicidir, ancak üçüncü instar'da daimi bir yuva kurarlar. Kalıcı yuvası kurulduktan sonra, tırtıl yuvanın yakınında kalıp kalıcı hale gelir. Çam tırtılı, güney Avrupa'nın yaprak dökmesinin çoğundan sorumludur. Çamlar tırtıl için hassas olsalar da, diğer ağaçlar da savunmasızdır. Tırtıllar, büyük miktarlarda mevcut olursa ağaçlara tamamen zarar verebilir.

Yumurtalar 4 cm ila 5 cm arasında değişen silindirik gövdelerde döşenir. Yumurtalar dişi ve çam fıstığını taklit eden terazilerle kaplıdır. Larva, büyük keselerdedir, genellikle çam ağaçlarında, ancak zaman zaman sedir ya da karaçamda yaşarlar. Tek bir ağaçta genellikle birkaç kese vardır. Güvenin pupal safhası beyaz ipek kozada toprağın altında bulunur. Pupa yaklaşık 20 mm ölçülür ve soluk kahverengimsi-sarı bir renktir ve bu renk koyu kırmızımsı kahverengiye dönüşür. 

Kış Ortası Yiyecek Arama ve Termoregülasyon

Biyolog Terrence Fitzgerald, "Koloniler kış ayları boyunca aktiftir. Kızılötesi aktivite monitörleriyle elde edilen, İspanya'nın Barselona yakınlarındaki dağlık bölgelerdeki çam ormanlarında yiyecek arayan kolonilerin aktivite kayıtları, tırtılların ev sahibi ağacın dalları üzerinden daha uzak beslenme alanları için gün batımından önce yuvalarını terk ettiklerini göstermektedir. Orada gece boyunca beslenirler, sonra şafakta yuvaya geri dönerler. Tırtılların en soğuk gecelerde yiyecek aradıkları ve sıfırın altındaki sıcaklıklarda hareket edebildikleri gözlemlenmiştir. Yuvalar güneş tarafından ısınacak şekilde konumlandırılmıştır. Tırtıllar gün boyunca dinlenir ve yuvadaki ısı, yiyeceklerini sindirmelerine yardımcı olur. Mart ayı sonlarında yuvalarından çıktıklarında tamamen büyürler ve yuva işlemlerini yerdeki pupa alanlarına doğru bırakırlar.

Çam Tırtıllarının İz işaretleme ve Alay Davranışları Hakkında

Çam tırtılları, ev sahibi ağacın dalları üzerinde ilerlerken karın ucundan bir feromon izi bırakırlar. Tırtıllar da ipek salgılarlar ve yollarını bu malzeme ile işaretleseler de, iz takibinde çok az rol oynar veya hiç rol oynamaz. Büyük ihtimalle ipek, sadece tırtılların düz bitki yüzeylerini kavramasına yardımcı olur. Tırtıllar eskiyi yeni patikalardan ayırt edebilir. Tırtıllar tercihen daha fazla sayıda tırtılla işaretlenmiş yolları takip eder. İz işaretleme, tırtılların beslenme alanlarında toplanmasını ve beslendikten sonra yuvaya geri dönme yolunu bulmalarını sağlar. Tırtıllar dalların üzerinden geçtiklerinde küçük gruplar halinde veya tek başlarına baştan sona seyahat edebilirler. Her iki durumda da, yollarını bulmak için feromon iz işaretine güvenirler.

Çam tırtılı alayları tamamen büyümüş tırtıl yavruları ağaçlarını terk ettiklerinde, üç yüz kadar tırtıl, doğum ağacından uzun mesafelerde kendilerini gömecekleri ve koza oluşturacakları yumuşak bir toprak arayışına girdiklerinde oluşur.

Çam Tırtılı Doğal Kontroller

Çam tırtıl alayı, güney Avrupa'daki iğne yapraklı ormanlarda ekonomik bir zararlıdır. Güveye yaşam döngüsünün birçok aşamasında saldıran avcılar, parazitler ve virüsler tarafından bir dereceye kadar kontrol edilir:

Yumurtalar eğer sırtlı çalı cırcır böceği (orthopteran Ephippiger ephippiger) tarafından yenir.

Larvalar büyük baştankara kuşu (Parus major) ve benekli guguk kuşu (Clamator glandarius) gibi kuşlar tarafından yenir.

Larvalar, soliter yaban arıları (Ichneumonidae, Braconidae) ve bazı sinek türleri (Tachinidae) tarafından parazitlenir.

Pupalar, İbibik (Upupa epops) kuşu tarafından yenir.

Yetişkinler yarasalar tarafından yenir.

Larvalar, alaycı güve virüsü (Smithiavirus pityocampae) ile enfekte olabilir.

30 Mart 2021 Salı

Kızılderili efsanelerinin üç ayrılmaz kızkardeşi









 Kızılderili efsanelerine göre birbirinden ayrılmaması gereken üç kızkardeş:


Mısır (corn), fasülye (beans) ve kabak (squash)


Çok-kültürlü ekolojik tarımın, monokültürlere dayalı konvansiyonel göre avantajlarını gösteren binlerce örnekten sadece biri…


Mısır, sarmaşık fasüleyeye sarılabileceği doğal bir sırık işlevi görüyor.


Fasülye, toprağı azot bileşikleriyle zenginleştirerek mısırı da kabağı da besliyor.


Kabak, geniş yapraklarıyla gölge yaparak yabancı otları azaltıyor, toprağı nemli tutarak kurumaktan koruyor.


Neticede bu üç kızkardeş birbirlerine destek olarak büyüyor, hem de toprağı tüketmeden; monokültürlere dayalı konvansiyonel veya endüstriyel tarımda olduğu gibi gübreye ilaca vesaire ihtiyaç yaratmadan.


Üstelik üç kızkardeşin kutsal ittifakı burada da bitmiyor; besin değeri olarak da birbirlerini tamamlayıp dengeliyorlar:


Mısır temel enerji kaynağı olarak bol miktarda karbonhitrat içeriyor.


Fasülye baklagillerin çoğu gibi mükemmel bir protein kaynağı; eksik kalan amino asitleri tamamlıyor.


Kabak sağlık için gerekli lifler ve vitaminlerce zengin.