28 Aralık 2021 Salı

Türkiye'nin dünyaca ünlü antik kentleri ve ören yerleri

 

Perge Antik Kenti

Tatil için en fazla tercih edilen bölgelerden olan Akdeniz, antik kentleri ve ören yerleriyle de ilgi çekiyor.

Antalya'nın Aksu ilçesinde yer alan ve Geç Klasik, Helenistik ve ağırlıklı olarak Roma döneminin izlerini taşıyan Perge Antik Kenti, turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlar arasında yer alıyor.

Termessos Antik Kenti

Antalya'nın Döşemealtı ilçesinde yer alan ve güçlü savunmasıyla Büyük İskender'in alamadığı şehir olarak tarihe adını yazdıran Termessos Antik Kenti, çok özel yapılar, endemik bitkiler ve yaban hayatıyla ziyaretçilerine başka bir dünyanın kapısını açıyor.

Patara Antik Kenti

Antik Likya Birliği'nin oy hakkına sahip 16 şehrinden biri olan Patara, Büyük İskender'in kuşattığı kentler arasında. Romalılar döneminde önemli bir ticaret merkezi olan Patara'nın, Bizans döneminde de bu önemini sürdürmesi dikkati çekiyor.

Patara Plajı, tarihi ve kültürel mirasıyla ziyaretçilerine muhteşem bir deneyim sunuyor. Kentin kazı çalışmaları Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından sürdürülüyor. 

Myra Antik Kenti

Antalya'nın Demre ilçe merkezi ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, adını üzerine kurulduğu ovadan alıyor.

Demre Çayı batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanırken kanalın diğer yanında yer alan Andriake Limanı'ndan da deniz ulaşımı ve ticareti yürütüldü.

Özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlü Myra'da, Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından kazı çalışmaları sürdürülüyor.

Andriake Antik Kenti

Demre ilçesinde Çayağzı mevkisinde yer alan Andriake, Myra'nın Limanı ve civarındaki yerleşim olarak biliniyor.

Milattan Önce 200 yıllarında Andriakos Nehri'nin ağzında Andriake isimli bir şehrin olduğu ve Milattan Önce 197'de 3. Antiokhos'un, Antiokheia'dan çıkarak, Ptolemaioslar’ın elinde bulunan yerleri alarak, filosuyla Andriake'ye geldiği rivayet ediliyor.

Aspendos Antik Kenti

Serik ilçesine bağlı Belkıs köyünde yer alan, antik tiyatrosuyla meşhur Aspendos Antik Kenti, tarihi yapıları dolayısıyla yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği tarihi alanlar arasında yer alıyor.

Xanthos Antik Kenti

Fethiye-Kaş kara yolunda, Fethiye’ye 46 kilometre uzaklıktaki Kınık beldesinde yer alan şehir, Xanthos Nehri (Eşen Çayı) kenarındaki ovaya hakim iki tepe üzerinde kuruldu.

Likya Birliği'nin idari merkezi olarak bilinen Xanthos ören yeri, Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi dolayısıyla UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'ne dahil edilmişti.

Phaselis Antik Kenti

Antalya'nın Kemer ilçesi Tekirova beldesinde yer alan Milattan Önce 7'nci yüzyılda kurulan Phaselis Antik Kenti, birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Limanları, agoraları ve şehir sikkeleri üzerindeki gemi betimlemeleri Phaselis'in ticari liman hüviyetini vurgular nitelikteki özellikleri arasında yer alıyor. Kent yapıları ve nekropolis alanıyla dikkati çeken Phaselis, yerli ve yabancı ziyaretçilerini bekliyor.

Muğla'nın "Gladyatörler şehri" Stratonikeia

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ndeki Muğla'nın Yatağan ilçesinde Osmanlı yapılarıyla da kaynaşmış Stratonikeia Antik Kenti, her yıl gün yüzüne çıkarılan yeni eser ve yapılarla ziyaretçilerini büyülüyor.

"Gladyatörler Şehri" olarak anılan Stratonikeia Antik Kenti, yerli ve yabancı ziyaretçilerin gezi rotalarında yerini koruyor. Kentte Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Stratonikeia Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Bilal Söğüt'ün başkanlığındaki araştırmacılar kazı çalışması yürütüyor.

Ege ve Akdeniz'i birleştiren antik kent: Knidos 

Ege ve Akdeniz'in birleştiği yerde özel konumu, geçmişte birçok ünlü bilim insanına ev sahipliği yapmasıyla ünlenen 2 bin 600 yıllık Knidos Antik Kenti, çeşitli çalışmalarla ayağa kaldırılıyor.

Aynı zamanda bir liman kenti olan Knidos'ta kazı çalışmaları Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertekin Doksanaltı tarafından yürütülüyor. Kentte kilise, tiyatro, liman caddesi ve sütunlar dikkati çekiyor.

Sagalassos ve Kibyra

Burdur'un Ağlasun ilçesinde "Aşkların ve imparatorların şehri" olarak bilinen geçmişi Milattan Önce 3000 yılına dayanan ve 2009'da UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınan Sagalassos antik kenti, ziyaretçilerini sokaklarında tarihi yolculuğa çıkarıyor.

Yine Burdur'un Gölhisar ilçesindeki "Gladyatörler şehri" olarak bilinen devasa anıtsal yapıların yer aldığı Kibyra Antik Kenti de görkemli bir görsel şölen sunduğu ziyaretçilerini büyülüyor. Görülebilen tüm mimari kalıntıları Roma İmparatorluk Dönemi'ne ait olan kentte kazı çalışması Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi tarafından yürütülüyor.

Mersin'in antik kentleri kapılarını açtı

Doğu Akdeniz'in önemli turizm merkezlerinden Mersin'deki 2 bin 500 yıllık Uzuncaburç Antik Kenti, tarihle iç içe olmak isteyen misafirlerini bekliyor.

Metrelerce uzunlukta sütunlarıyla İzmir'deki Efes Antik Kenti'ni andıran 2 bin 500 yıllık Uzuncaburç, ziyaretçilerine sütunlu ana caddeyi, tören kapısını, tarihi çeşme binasını, Zeus Tapınağı'nı, üzüm hevenkli sandukasını, şans tapınağını, kuzey kent kapısını, amfi tiyatrosunu, burçlarını, Helenistik anıt mezarlarını ve kiliselerini görme imkanı sunuyor.

"Güneşin şehri" olarak adlandırılan ve tarihi yaklaşık 3 bin 500 yıl öncesine dayandırılan Mezitli ilçesindeki Soli-Pompeiopolis Antik Kenti ile Anamur ilçesindeki liman şehri Anemurium Antik Kenti, eşsiz güzellikleriyle ziyaretçilerini bekliyor.

Anavarza Antik Kenti

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan Adana'daki Anavarza Antik Kenti, Helenistik, Roma, Bizans, Sasani ve Osmanlı dönemlerine ait kültür izlerini taşıyor. Tarihte "Yenilmezler Şehri" adıyla tanınan Anavarza Antik Kenti'nde, yolunun yanı sıra görkemli kapısı ve surlarıyla dikkati çekiyor.

Efes Antik Kenti

İzmir'in simge yapılarından Selçuk ilçesindeki UNESCO Dünya Miras Listesi'nde bulunan Efes Antik Kenti, antik dönemin en önemli merkezlerinden biri. Tarih öncesi dönemden başlayıp Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca kesintisiz yerleşim gören tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olma özelliği taşıyor.

Yılda ortalama 1 milyon kişinin ziyaret ettiği Efes Antik Kenti, 100 yıldan bu yana yerli ve yabancı turistleri bölgeye çekiyor.

Smyrna Agorası

İzmir'in en kalabalık bölgelerinden biri olan İkiçeşmelik Caddesindeki Mezarlıkbaşı mevkisinde yer alan Smyrna Agorası, Roma ve Osmanlı'dan günümüze uzanan tarihe tanıklık ediyor.

Kadifekale ile deniz arasında Körfez manzarası eşliğinde kurulan ve yüzyıllar boyu farklı kültürlerden sakinlerini, ziyaretçileri, gezginleri ağırlayan antik kent, bazilikası, tarihi duvar yazıları, depreme karşı korunmuş yapıları ve 2 bin yıllık su kanalıyla tarihten kesitler sunuyor.

Pergamon Antik Kenti ile Bergama Kızılavlu Ören Yeri

UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'ne 2014 yılında giren Bergama, tarihi boyunca işgallere ve yıkımlara maruz kalmasına rağmen stratejik bir noktada olarak medeniyetlere ev sahipliği yaptı.

Pergamon Antik Kenti'nde Roma imparatorları Traian ve Hadrianus için inşa edilen Traianus Tapınağı ve tapınağın hemen güney yönünün alt terasında Helenistik Döneme ait 200 bin ciltlik kitap koleksiyonuna sahip ünlü Pergamon Kütüphanesi bulunuyor.

Milattan Önce 1. yüzyılda yaşamış yazar ve filozof Pilinius Secundus'un "Küçük Asya'nın en ünlü ve muhterem şehri" olarak tanımlanan ören yeri, ziyaretçilerini bekliyor.

Bergama ilçesinde Milattan Sonra 2'nci yüzyılda Roma İmparatoru Hadrian döneminde inşa edilmiş bir tapınak olan Kızılavlu (Bazilika) en görkemli anıtsal yapılarından biri olarak biliniyor.

Tapınağın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu dolayısıyla tapınak halk arasında "Kızılavlu" olarak adlandırılıyor. Ön avlusu Bergama Çayı üzerine yerleştirilen su tünelleri üzerine oturtulan ve dönemin büyük bir mimari mühendislik eseri olarak adlandırılan Kızılavlu, anıtsal duvar yüksekliği ve çok büyük ön avlusu ile dikkati çekiyor.

Bergama Asklepion Ören Yeri

Milattan Önce 4. yüzyılda Pergamon Akropolü dışında "sağlık tanrısı" Asklepios adına kurulan Asklepion Ören Yeri, gelişmiş mimari düzeni, uygulanan tedavi yöntemleri ile dönemi en önemli tedavi merkezi unvanına sahipti. Günümüze kalan kalıntıları Roma İmparatoru Hadrian tarafından yaptırılan düzenlemelere ait olan Asklepion, Türkiye'nin görülmesi gereken antik bölgeleri arasında yer alıyor.

Afrodisyas Antik Kenti

Antik çağda "aşkın ve güzelliğin tanrıçası" olarak bilinen Afrodit'e adanmış kentler arasında en bilineni olan UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan Aydın'ın Karacasu ilçesindeki Afrodisyas Antik Kenti, iyi korunmuş yapılarıyla dikkati çekiyor.

"Anadolu'nun Pompeisi" Priene Antik Kenti

Aydın'ın Söke ilçesinde, iyi korunmuş yapısı ve özgün şehir planı dolayısıyla arkeoloji dünyasında "Anadolu'nun Pompeisi" olarak adlandırılan UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ndeki Priene Antik Kenti, Athena Tapınağı, tiyatro, Demeter Tapınağı, agora, Zeus Tapınağı, bouleuterion, Yukarı Gymnasion, Aşağı Gymnasion, Mısır tapınağı, Bizans kilisesi ve konut alanlarıyla dikkati çekiyor.

Sardes Antik Kenti

Tarihte ilk madeni parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti Sardes Antik Kenti, fotoğrafçılar tarafından sık sık ziyaret ediliyor.

Manisa'nın Salihli ilçesinde bulunan ve şehircilik tarihi Milattan Önce 1200'lü yıllara dayanan Sardes, farklı medeniyetlerden ayakta kalmış yapıların da bulunduğu çok sayıda eseri bünyesinde barındırıyor.

Laodikya Antik Kenti

Denizli'deki Laodikya Antik Kenti, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde bulunuyor. İçinde, İncil'de adı geçen 7 kiliseden birinin yer aldığı Laodikya Antik Kenti'ndeki kazı ve restorasyon çalışmaları, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek başkanlığındaki ekip tarafından 2003'ten bu yana yürütülüyor.

Hierapolis Antik Kenti

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan Pamukkale, her yıl eşsiz güzellikteki travertenleri görmek ve şifa bulmak için gelenlerin yanı sıra bölgeyi çevreleyen Hierapolis Antik Kenti'nde Hristiyanlık açısından kutsal kabul edilen yapılarıyla inanç turizmine de ev sahipliği yapıyor.

Pamukkale'yi ziyaret etmek üzere, kuzey kapısından girenlerin içinden geçtiği Hierapolis Antik Kenti, arkeolojik literatürde "Kutsal Kent" olarak tanımlanıyor. Kuruluş tarihine ilişkin bilgiler net olmamakla beraber Milattan Önce 2. yüzyılda Amazon Kraliçesi Hiera adına kurulduğu tahmin edilen kent, 80'li yıllarda Hz. İsa'nın havarilerinden olan Aziz Philip'in paganlar tarafından burada öldürülmesinden sonra inanç merkezi olarak kabul edildi.

Üzerine destanlar yazılan kent: Troya

Homeros'un Milattan Önce 7. yüzyıla ait ünlü İIyada ve Odysseia destanlarında bahsedilen Çanakkale'nin UNESCO Dünya Miras Listesi'ndeki dünyaca ünlü Troya (Truva) Antik Kenti, görenleri kendine hayran bırakıyor.

Assos Antik Kenti

Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale köyünde bulunan ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan Assos Antik Kenti, bir liman şehri olmasının yanı sıra dönemin bir öğretim merkezi olarak da ön planı çıkıyor.

Trakya'nın tek antik tiyatrosu: Vize

Tarihi Milattan Önce 5 binli yıllara dayanan Kırklareli'nin Vize ilçesi, tarihi ve doğasıyla göz dolduruyor. İlçe, Geç Roma dönemine ait Trakya'nın tek antik tiyatrosu Vize Amfitiyatrosu'na ev sahipliği yapıyor.

İç bölgelerin antik kentleri ve ören yerleri turistleri bekliyor

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanan ve "güzel atlar ülkesi" anlamına gelen Nevşehir'in turizm bölgesi Kapadokya, peribacaları, doğal kaya oluşumlarıyla kaplı vadiler, kayadan oyma tarihi manastır, şapel ve yer altı şehirleri ile yılın her mevsimi konuklarına masalsı bir manzara sunuyor.

"Medeniyetler Beşiği" Ani Ören Yeri

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan, "Dünya Kenti", "Medeniyetler Beşiği", "Binbir Kilise" ve "40 Kapılı Şehir" olarak da adlandırılan Ani Ören Yeri, yerli ve yabancı turistleri cezbediyor.

Ani'den günümüze surlar, cami, katedral, saray, kiliseler, manastırlar, ateşgede, hamam, köprü ve bir bölümü yıkılmış kapalı pasajdan oluşan yaklaşık 25 kadar önemli yapı ayakta kaldı.

Eski Ahlat Kenti

Huri, Asur, Urartu, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Mervanoğulları egemenliklerini gören Bitlis'te Eski Ahlat Kenti, söz konusu medeniyetlerin yanı sıra taşıdığı Selçuklu, Ahlatşahlar, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı izleriyle turistlerin ilgisini çekiyor.

Hattuşaş Antik Kenti

Anadolu'nun ilk medeniyetlerinden Hatti ve Hititler'in kültürel mirasına ev sahipliği yapan Çorum'un Boğazkale ilçesindeki Hattuşa Antik Kenti, UNESCO Dünya Kültür Mirası ve Dünya Belleği listelerindeki tek antik şehir unvanıyla Türkiye'nin göz bebeği turizm mekanları arasında yer alıyor.

Alacahöyük Ören Yeri

Türkiye'nin ilk milli kazı alanlarından biri olan ayrıca Anadolu'nun bilinen ilk barajlarından Hitit Barajı, kral ve prens mezarları, Aslanlı Kapı sfenksi, ziyarete açık arkeolojik kazı alanına ev sahipliği yapan Alacahöyük, kentte en çok ziyaretçi çeken mekanların başında geliyor.

Nemrut Dağı

Güneşin doğuşu ve batışının en güzel izlendiği yerlerden biri olan Nemrut Dağı, UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor. Kommagene Krallığı'na ait 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapındaki tümülüs ve dev heykellerin bulunduğu 2 bin 206 metre yükseklikteki Nemrut Dağı'nı her yıl binlerce ziyaretçi ağırlıyor.

Arslantepe Höyüğü

Anadolu'nun bilinen en eski şehir devletinin kurulduğu Malatya'daki Arslantepe Höyüğü binlerce yıllık geçmişiyle UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alıyor. Fırat Nehri'nin batı kıyısında Malatya'ya 7 kilometre mesafedeki Arslantepe, yüksek tarım potansiyeli, sulak alanları ve nehrin taşkınlarından korunan yapısı sayesinde binlerce yıl insanoğluna kucak açmış tarihi mekanlar arasında yer alıyor.

Aizanoi Antik Kenti

Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde yer alan Aizanoi Antik Kenti, Zeus Tapınağı, stadyum-tiyatro kompleksi ve dünyanın ilk borsalarından biri olan macellumu ile Roma döneminin en önemli kentlerinden biri olarak ön plana çıkıyor.


A.A

23 Aralık 2021 Perşembe

Marmariste yaşam












 

Güneş batımı ve gece










 

Havada kuşlar denizde balıklar


 

Doğa,deniz ve yaşam

 











Ayaz Ata

 





Ayaz Ata Türk, Altay ve Orta Asya mitolojilerinde, özellikle Kazaklarda ve Kırgızlarda Soğuk Tanrısı. Noel Baba ile de özdeşleşmiş durumdadır. Ayas Han olarak da bilinir. Ay ışığından yaratılmıştır. Soğuk havaya neden olur. “Ak Ayas” olarak adı geçer.

Ayaz Ata – Кыш Бабай – Аяз Ата

 Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir ve oradan soğuk hava üfler. Böylece kış gelir. Ayaz, tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamına gelir ki, Ay’ın gökte rahatlıkla görüldüğü açık havalarda meydana geldiği için Ay Tanrısı’nın (veya ona bağlı Ayas Han’ın) gönderdiği düşünülmüştür. Bir tür Noel Baba olarak düşünülebilir. Hatta Kazaklarda birebir Noel Baba ile özdeşleşmiştir. Kimi kültürlerde kışın soğukta ortaya çıkan ve kimsesizlere, açlara yardım eden bir evliyadır.

Kar Kız

Hristiyan azizi olduğu yönünde görüşler de vardır. Fakat etimoloji ve kültürel olarak Türk kültüründe zaten var bulunan bir kişilik olduğu kesindir. Kimi görüşlere göre Ayas Han ile aynı kişidir. Kazaklarda kışın karşılanması ile ilgili olarak Soğumbası isimli bir eğlence bulunmaktadır.

İlk karın yağması ve ilk soğuğun vurması ile kutlanan bayramdır. Bu bayramla bir ilgisi olması muhtemeldir. 

Ayaz Ata Kar Kız

Azerice’deki Şahta Ata “Şaxta Baba (Azerice)” sözcüğü de yine birebir çeviriyle Soğuk Ata veya Ayaz Ata anlamına gelir. Özbekçede Şahta (Shaxta, Şaxta) sözcüğünün ocak mânasına gelmesi ise kelimenin anlamı açısından dikkat çekicidir.

Azerbaycan Kültüründe ; Şaxta Baba olarak bilinir. Torunun adı ise Qar Qızı (“Kar Kızı”)’dır. Yeni yılda çocuklara hediye dağıtırlar.

Başkurt kültüründe ve dilinde, Ayaz Ata Ҡыш бабай (Qïš babay “Kış Babası”) olarak yer alır. Torunu ise Ҡарһылыу (Qarhïlïw “Kar Güzeli”) adıyla anılır.

Tataristan – Tatar kültüründe Qış Babay (Кыш Бабай “Kış Babası”) ve Rus kültüründe Sneguroçka olarak anılan torunu ise Qar Qızı (Кар Кызы “Kar Kızı”) isimleriyle tanınır

"Yılbaşının kökeni Nardugan bayramı"




 

"Yılbaşının kökeni Nardugan bayramı"

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Orta Asya Türk toplumlarının yılın son gününü 21 Aralık kabul ettiklerini ve bayram olarak kutladıklarını, yılbaşı geleneğinin 325 yılında Hıristiyanlığa geçtiğini söyledi... Gündüzün geceyi yendiği ilk gün 21 Aralık’ta Nardugan bayramı yapıldığını vurgulayan yazar Zübeyir Batur da “Noel Baba, efsanesinin temelinde eski Türk inancının beyaz sakallı iyilik meleği Ülgen vardır” dedi...

Roma İmpatorluğu’nda Satürnalya, Yunan toplumunda Dionysos adıyla kutlanan 21 Aralık tarihi, Orta Asya Türk toplumlarında yılın son günüydü. Güneş’in Doğuşu anlamıyla günümüze kadar gelen Orta Asya geleneğine göre, sürekli savaş halinde olan gece gündüzün savaşı 21 Aralık’ta son bulur. En uzun geceden sonra güneş daha çok görünmeye başlar ve gündüzler uzar. Orta Asya Türklerinin kullandığı Ay takviminde 22 Aralık’ın ardından dolunayın görünmesi yeni yılın ilk günüydü. Türk mitolojisinde ölümsüzlüğün sembolü akçamı yeni yılın ilk gününde süsleyen Orta Asya Türkleri, dilek ve istekleri için ağaca kırmızı kurdelalar bağlarlardı. Kuzey Yarımküre’de kış gündönümü olan 21 Aralık’ın Nardugan bayramı olduğunu söyleyen uzmanlar görüşlerini Milliyet’e değerlendirdi.

‘Yılbaşı 21 Aralık’

Eski Türk tarihi araştırmacısı Zübeyir Batur, 31 Aralık olarak bildiğimiz yılbaşının sonradan yaşamımıza girdiğini, Türklerin yılbaşını günlerin uzamaya gecelerin kısalmaya başladığı 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gece kabul ettiğini söyledi. Batur, “Bu geceyi takip eden ilk dolunay ise yeni yılın ilk günüydü, çünkü 21 Aralık’ta güneş karanlığı yeniyordu. Güneşin dönüşünü Türkler Nar-Dugan şenliklerinde kutsal akçam ağacı altında kutlardı. Akçam ağaçlarının dallarına bantlar bağlayarak Tanrıya dileklerini iletirlerdi. Akçam, hayat ağacıdır. Anadolu’nun kilim desenlerinde halen vardır. Türk inanışındaki yerden göğe kadar uzanan ağaç, Sümer geleneklerinde de var. Türklerde güneş kutsaldı ama Tanrı değildi. Sürekli çekişme halindeki gece ve gündüzün kavgasından gündüz 22 Aralık’ta galip çıkar. Bu nedenle ‘Yeniden Doğuş Bayramı-Nardugan’ Türk tarihinde çok önemlidir” dedi.

‘İyilik meleği’

Noel Baba efsanesinin temelinde, eski Türk inancının iyilik meleği Ülgen olduğunu söyleyen Batur şöyle devam etti: “Bembeyaz sakallı, uzun kaftanlıydı. Akçam ormanlarında Altın Köşk’te yaşardı. Altay Türklerinde, aydınlık alemi yukarıdaki dünyada iyi ruhlarla bulunurdu. Orta Dünya’da insanlar, aşağıda ise kötü ruhlar yaşar. Türkler gelenek ve inançlarını göçlerle batıya taşıdı. Bu inançların en yaygın uygulandığı Anadolu, Orta Asya Türk yurdunun uzantısı gibidir. M.S. 3’üncü yüzyılda Hunların, Kafkaslardan Atlantik’e uzanan göç dalgasıyla Türklerin tek tanrılı Tengri inancı, çok tanrılı Avrupa’yı kökten etkilemiştir. Nar-Dugan, güneşin doğumu; 25 Aralık’ta İsa’nın doğum günü kutlamalarına dönüşürken, çam süslemeleri, dallarına bağlanan dilekler hatta hediyeler Hıristiyanlıktan çok önce Türk kültüründe vardı.”

Muazzez İlmiye Çığ

‘İznik konseyi Hıristiyanlığa geçirdi’

Dünyaca tanınan Sümerolog 105 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ ise, çam ağacı süslemelerinin Hıristiyanlıktan yüzlerce yıl önce Türk geleneklerinde olduğunu söyledi. Çığ şunları kaydetti: “Gündüzün geceyi yendiği 21 Aralık’taki bayram Nar-Dugan, Orta Asya Türklerindendir. Kutsal akçamdan aldıkları dala kurdelalara dileklerini, isteklerini, yeni yıldan beklentilerini yazarlar. İznik’te 325 yılında toplanan ilk evrensel Hıristiyan konseyi, Anadolu’daki çam ağacını alarak bugünkü kutlamalara getiriyor. Akçam, eski Türklerde dünyanın merkezindeki kutsal yaşam ağacıdır. Anadolu halı ve kilim desenlerinde vardır. Nardugan’da insanlar evlerini temizler, en iyi elbiselerini giyerdi. Ağacın etrafında dans edip şarkı söylerler, yaşlılar ziyaret edildi. Aileler bir arada olur, özel yemekler yenirdi. İnsanlığın koruyucusu Ülgen, uzun sakallı ve pelerinliydi. İznik konsülü tarafından bugünkü Noel inancına çevrildi. İsa’nın yaşadığı topraklarda çam ağacı yetişmez. Türklerin Avrupa’ya geçişiyle Hıristiyanlarca alınmıştır. Sonbaharda doğan İsa’nın doğumu için 25 Aralık tarihi birkaç asır sonra seçilmiştir.”




Nardugan bayraminız kutlu olsun.

 




Bolluk,bereket ve güzellikler bizimle olsun.Yıl sonu yaklaşıyor.

Türklerde çam süsleme geleneği…

Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre,
yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor.

Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, imge olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebilirsiniz.

Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin
kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor.

Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek utku kazanıyor.

İşte bu güneşin utkusu, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.

Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.

Bayramın adı
NARDUGAN

(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.

Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar.

Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına armağanlar koyuyorlar; dallarına alacalı ipler bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan…

Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın
çevresinde yırlar söyleyip oyunlar oynuyorlar.

Yaşlılar,büyük babalar, nineler görmeye gidiliyor; bir araya gelerek birlikte yiyip içiliyor.

Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme… Bayram, yakınlarla bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur getirirmiş.

Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş.
Araplar bu ağacı bilmezlermiş, bu yüzden olayın, Türklerden
Hıristiyanlara geçtiği, bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.

İsa’nın doğumu ile hiç bir ilgisi yok.

“Doğum, güneşin yeniden doğuşu”

Sümerolog
Muazzez İlmiye Çığ