16 Ocak 2021 Cumartesi

Seracılık nedir?



 Seracılık nedir? Tarım dilinde örtü altı yetiştiriciliği olarak da bilinir. Seracılık herhangi bir tarım ürününün (sebze,meyve,çiçek veya ilaç yapımında kullanılan bitkiler) mevsimsel değişiklerden (kar,don,dolu,yağmur fırtına) etkilenmemesi için üzerinin kapatılarak bilinçli şekilde yetiştirilmesi faaliyetidir.


Seracılık yetiştirilen ürünü korurken planlı dikim sayesinde ekilebilir alanı maksimum derecede arttırmayı hedefler. İnsanlar arasında hormonlu besin üretimi gibi görülen seracılık bu algının aksine açıkta yetişen, hava kirliliğine veya çevreden besine, besinden insana bulaşabilecek birçok hastalığa sebep olan kontrolsüz tarım göz önüne alındığında en sağlıklı ve sürdürülebilir tarım şeklidir.


Ülkemizde her bölgede yapılabilen bir tarım uygulaması olan seracılık teknolojinin ilerlemesi ile birlikte kendi içerisinde türlere ayrılarak, yatırımcısının yüzünü güldüren kazançlı bir sektör haline gelmiştir. Kazanç kapısı olarak görülmesi sebebi ile tercihin her geçen gün arttığı bir yatırım olan seracılık maalesef bu artışa paralel olarak yanlış bilgiler sonucu yanlış yönlendirmeleri de beraberinde getirmiştir.


Dolu nasıl oluşur.

 DOLU YAĞIŞI NASIL OLUR?

Dolu, bir yağış türü. Kule tipi bulutlardaki düşey hava sirkülasyonuna kapılan bulut damlacıklarının bulut içindeki 0 ile -40 derece santigrat seviyelerini geçerken (donma ve erimeler ile) tabaka tabaka büyümesi ile oluşur.

Bulut içinde düşey hava sirkülasyonunu ve yerçekimini yenerek yere düşen dolu taneleri bulut ile yer arasındaki hava sıcaklığından çok fazla etkilenmez. Ama bulut tabanından ayrılan kar kristalleri içinden geçtiği hava tabakasının sıcaklığına göre, kuşbaşı kara, granül şeklindeki kara, sulusepkene, yağmura veya donan yağmura dönüşebilir.

Yağmur damlaları fırtına nedeniyle donar. Yere doğru inerken hava akımları bunları bir aşağı bir yukarı sürükleyerek daha büyük buz parçaları hâline getirir. Ağırlaşan buz parçaları yere düşer. Buna dolu denir.


Kızılderililer





Kızılderililer Türk çıktı Antropologların araştırmasında, Amerika yerlileri Kızılderililer’in Türk olduğu efsanesi gerçek çıktı

Amerikalı ve Rus antropologlar Kızılderililer’in genetik beşiğinin Orta Asya’nın Altay bölgesi olduğunu ortaya çıkardı.


Amerikalı ve Rus antropologların araştırmasında, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik beşiğinin Sibirya’nın güneyindeki dağlık Altay bölgesi olduğu ortaya çıktı. ABD’deki İnsan Genetiği dergisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Pennsylvania Üniversitesi Antropoloji bölümü Doçenti Theodore Schurr, Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan’ın kesiştiği Altay bölgesinin on binlerce yıldır çok sayıda halkın gelip gittiği kilit bir yer olduğunu belirtti.


Orta Asyalılar


Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları bu halklardan biriydi ve bugün Rusya Federasyonu’nun bir parçası olan Altay’dan 20 bin ila 25 bin yıl önce gelmişlerdi. Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering Boğazı’nı geçmeden önce tüm Sibirya’yı katettiler. Araştırmalarında, Amerikalı Kızılderililerin ve Güney Altay bölgesinde yaşayan yerli kavimlerin DNA’larında Y kromozomunu (babadan geçen) analiz eden bilim adamları, iki grubun paylaştığı ve bunlara özgü genetik mutasyonu bulmaya çalıştılar. Araştırmanın sonucunda, Amerikalı ve Rus antropologlar, her iki grupta da, anneden miras mitokondriyal genlerde de aynı genetik özellikleri buldular. Çalışmalarında bu mutasyonların ortaya çıkması için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini hesaplayan bilim adamları, Altay genlerinin 13 bin ila 14 bin yıl önce Amerikalı yerlilerinkinden ayrıldığını tahmin ediyorlar.


14 Ocak 2021 Perşembe

Deniz ve insan

 Deniz, insan yaşamının hem sınırlılığını hem de düşlerinin sınırsızlığını yansıtan mavi bir aynadır. İnsanın denizle ilişkisi, gizem ve sırlı bilinmezliklerle doludur. Bir yandan yalnızlığı, korkuyu ve karanlığı taşırken, diğer yandan da umuda yolculuğu, ışıyan-ısıtan bir aydınlığı, yaşama sevincini ve coşkusunu taşır. Bu yönüyle deniz, düalist anlamlar, kavrayışlar ve oluşlar çokluğudur. Dolayısıyla farklılık ve çeşitlilik evrenidir.

Denizde, yaşamayı bilen ancak kendi yaşamının kaptanı olabilir, hem uzağı hem de yakını bilebilir. Herkesin içinde bir denizi olsa da; limanı olmaz. İçimizdeki deniz, yaşama tutkumuz ve anlam düzeyimizdir. Anlam ile tutku, insanı serüvenleştiren biricik etkidir.Yüreği denizde olan, yosunlu derinlikleri, sazlıkları, mavi düşler atlasını ve ufkun ötesini bilir. Denizin mavisini, sabahın kızılını bir yelken gibi göğsümüze asıp, yollara düşmek, en mavi köpüklü açığa demir atmak, en tatlı derya ıssızlığında, enginliğe maviyle dolup, düşlere umuttan nakış olmak, sonsuz mavide, incili yakamozlarda yıldızların seyrine düşmektir.