14 Haziran 2021 Pazartesi

Toprağın bereketi

























 

Dalgalı deniz


 

Abrurahman çelebi




 

Elbirliği

 Buna hayat kanunu diyebilirsin........!

 Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş: “Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?” Çiftçi cevap vermiş: “Yoksa bilmiyor musun? Rüzgar, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim”. Yaşamlarımız da böyledir. Hayatlarını anlamlı ve iyi bir şekilde yaşamak isteyenler başkalarının hayatlarını da zenginleştirmelidir. Bir yaşamın değeri dokunduğu hayatlarla ölçülür. Ve mutluluğu seçenler, başkalarının mutluluğa ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin refaha ulaşması, herkesin refaha ulaşmasına bağlıdır. Buna kollektivitenin gücü diyebilirsin, Buna başarının ilkesi diyebilirsin, Buna hayat kanunu diyebilirsin. Gerçek şu ki hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça.

Biberiye bitkisi




 BİBERİYE: BEYİN SÜPÜRGESİ 🌿 

 1. Eşim evliliğimizden önce başlayan migren ağrılarından şikâyetçi idi ve cebinde bir sürü ağrı kesici ilaçla dolaşır, kriz anlarında da "başımı kesin de bu ağrıdan kurtulayım" derdi. Hacettepe Tip Fakültesi’nde 1980 başlarında MR çekilip migren teşhisi konuldu ama olumlu bir sonuç alamadık. 1983 yılında iş yerim Ankara Üniversitesi’nden Gazi Üniversitesi’ ne geçince burada da MR çekilip migren teşhisi konulunca migren tedavisi başladı. Verilen çeşitli haplar etkili olmayınca depresyon tedavisine başlayacağız dediler ve giderek değiştirilen ilaçlar sonucu eşim neredeyse 24 saat uyumaya başladı ilaçların etkisi ile. Bu aşamada ben tedavi ve ilaçları kestirdim. Bitkisel ilaç aramaya başladım ve tanıdığım bir zamanlar Orman Bakanlığı'nda Tıbbi Bitkiler Araştırma Projesi'nde çalışmış emekli tanıdığım biberiye çayını tavsiye etti. Günde 5–6 fincan biberiye çayı tedavisine başladık ve 20–25 gün sonra migren, baş ağrıları sorunları bir daha gelmemek üzere sona erdi. 2. Ortopedist kardeşime ameliyat olan sanatçı Selçuk Ural kardeşime migreni olduğunu söylüyor ve kardeşim biberiye çayını tavsiye ediyor. Selçuk Ural birkaç yıl önce ATV televizyonundaki bir programda migreninin ortopedist doktorunun botanikçi ağabeyinin tavsiyesi ile geçtiğini söylüyor ve teşekkür ediyor. 3. Kayınbiraderimin eşi Elmadağ’da kızakla kayarken düşüp kızak freni demirinin ayak bileği ile diz arası orta bölgede V harfi şeklinde ve büyükçe bir bölgede etini kemiğe kadar kaldırdı. Buraya dikiş atıldı ancak kalkan kısmın büyüklüğünden 1 ay V harfi iç kısmındaki deri canlanmadı ve doktorlar bu bölgeye deri nakli yapmamız gerekir dediler. Kayınbiraderimin bulduğu estetik ameliyatı yapacak doktor Amerika’dan yeni bir ilaç geldi önce birkaç gün bunu sürüp deneyelim, sonuç alamazsak ameliyatı yaparız dedi. Sürülen yağ deriyi 3–4 gün sonra canlandırmaya başladı. Bu yağın üzerine baktığımda "Rosmarinus" kelimesini görünce biberiye bitkisine olan ilgim çok daha arttı. Kendi kütüphanem ve internetten yaptığım araştırmada biberiye bitkisinin iyi geldiği hastalık ve sorunlar 100’u çok aşınca araştırmayı kestim bu kadar yeter diye. 4. Biberiye yağını yazlık evimize götürdük. Ağabeyimin torunları düşüp veya koşarken başlarını veya eller ve ayaklarını bir yerlere çarptığın da evde başlayan telaşa hiç gerek olmadığını söyleyip bu yağı sürüyordum ve şişmesi, morarması veya ağrıması gereken bölgelerde bunların hiç biri gerçekleşmiyordu. 5. Eşimin işyerinde arkadaşının babasının ayaklarında diz altı bölgesinin dolaşım bozukluğu nedeniyle ayakları soğuk idi. Biberiye çayı ile bu sorunları çözüldü. 6. Çok yaşlı komşumuzun 2 yıldır geceleri uyuyamama sorunu vardı. Damadı Ankara’da bir devlet hastanesinde beyin cerrahi doçent de çözüm bulamamıştı uyku sorununa. Biberiye çayı içmeye başladıktan sonra gece de gündüz de uyumaya başladı. 7. Yine ayni çok yaşlı komşumuz gut hastalığından da muzdarip idi ve kanında ürik asit yüksek çıkıyordu. Biberiye çayı ile bu sorunu da çözüldü. 8. Kayınpederim boyun kireçlenmesinin sonucunda boynu tamamen hareketsiz duruma geçti. Doktorlar ameliyat yapamayız böyle idare et dediler. Biberiye yağı ile yaptığı masajlar sonucu 1 hafta sonra boynunu hareket ettirmeye başladı. 9. Kızım koşarken çarptığı eli mosmor oldu. Biberiye yağını sürdük, 2 saat sonra morluk geçmeye başladı. Akraba doktora soruyorum söyle morluk normal ne kadar zamanda geçer diye ve 2 günde geçer diyor. 10.Biberiye yağı ecza dolabımızda artık yerini almıştı. Bir yerin mi ağrıyor (örneğin baş ağrısı) sür biberiyeyi en azından geçici olarak ağrı geçsin. Bir yerin kesildi mi, çizildi mi sür biberiye yağını çok süratli olarak iyileşsin.

Prof. Dr. Turhan USLU 

10 Haziran 2021 Perşembe

Hayat pınarı

 https://www.instagram.com/tv/CO7eDIzhemC/?utm_source=ig_web_button_share_sheet

Sallabaş kertenkele

 https://youtu.be/EHBplDlym8Q

Topragin verdikleri



























 

Domatesin tarihcesi




 


 Domates, ilginç bir tarihe sahip besleyici ve çekici bir meyvedir. Bir zamanlar zehirli olduğu düşünülen domates şimdi birçok yemeğin temel maddesidir. Geçmiştekilerle kıyaslanırsa günümüzdeki domateslerin lezzeti eksiktir. Modern ıslah teknikleri ile birçok hastalığa dirençli olan güzel ve sağlam meyveler üretmiştir ancak tadı feda edilmiştir. Araştırmacılar, en lezzetli domateslerin tadına katkıda bulunan on üç kimyasal madde keşfetmiştir. Kimyasalları kodlayan genleri elde etmek için seçici bir şekilde domates yetiştirmek için planlar yapılmıştır. Bilim insanlarının amacı domateslere özlenen tadı geri kazandırmaktır.

Solanaceae (Patlıcangiller) familyasında (ailesinde) yer alan domatesin bilimsel adı Solanum lycopersicum’dur.

Domates sarı çiçekli bir bitkidir. Bir sapın üzerinde 3 ile 12 arası çiçek bulunur. Salkım biçiminde olan çiçeklerin döllenmesinden sonra ortaya çıkan ürün yani yemeklerde kullandığımız domates, bitkinin meyvesidir. Yaklaşık 150 çeşidi bulunmakta olan domates bitkisinin anavatanı Güney ve Orta Amerika’dır. Yaklaşık 1–3 metre arası uzayabilen domates bitkisi bileşik yapraklıdır. Tüylü olan bileşik yapraklar 5 ile 9 arası küçük yaprakçıktan oluşur. Cinsine göre değişmekle beraber bitki ekildiğitoprakta ya sırık ya da yer (bodur ya da oturak) tipi domates şekilde büyütülür ve her ikisinin de gübre, bakım ihtiyacı farklıdır.


Domates bitkisi sıcak ve ılık iklimleri sever. Sıcaklık 10 santigrat derecenin altına iner ya da 30 santigradın üzerine çıkarsa tozlaşmada ve döllenmede sorunlar ortaya çıkar. Böyle olunca bitki meyve tutmaz. Hava nemi % 70 olmalı, bitki hiç olmazsa 6 saat direkt güneş ışığı alan yerlerde yetiştirilmelidir. Su tutabilen, geçirgen ve derin, organik besinlerin zengin olduğu pH 5–7 olan hafifçe asidik topraklarda iyi yetişir. Sırık tipi domates yetiştiriliyorsa 30 ya da 35 cm boylanan bitki ikinci çapanın ardından öğle vakitlerinde gövdeler kaldırılıp sırığa bağlanmalıdır. Genellikle meyvelerin rengi pembeye dönük yeşil ya da pembe renk aldığında hasat etmek gerekir. Hasat gecikirse bitki yaşlanır, meyvelerinin kalitesi düşer, yeni çiçekler ve sürgünler veremez.

Yabani Domates Cinsleri

Domatesin yabani cinsleri de bulunmaktadır. Bu cinslerin meyveleri kültürü yapılan cinslerden daha küçüktür, bazılarının meyvesi yenilebilse de bazılarının meyvesi zehirlidir. Yabani domates olarak bilinen bu türlerin meyveleri tanımlanmadan ve güvenli olup olmadığı bilinmeden yenmemelidir. Bugünkü domateslerin rengi sarı olan yabani versiyonlarının Peru’dan geldiği düşünülmektedir. Kristof Kolomb öncesinde Meksika’da yetiştirilmiştir. Kültürü yapılan domates bitkiler muhtemelen on altıncı yüzyılın başlarında İspanyol kaşifler tarafından Avrupa’ya götürülmüştür. On sekizinci yüzyılda Avrupa’dan doğu Kuzey Amerika’ya tanıtılmıştır.

Domates meyvesi Anadolu’da yaklaşık 150 yıldan beri bilinmekte ve kullanılmaktadır.Domates Bitkisi, Özelikleri ve Domatesin İlginç Tarihi Anadolu’nun güney bölgelerine Halep’ten Osmanlı döneminde getirilmiş ve diğer bölgelere dağılmıştır. Bugün ülkemizin neredeyse tüm bölgelerinde yetiştirilmektedir. Avrupa’dan yayılmış olsa da Çin, Türkiye, Mısır, Hindistan, ABD gibi bazı ülkeler dünyanın önemli domates üreticileri arasında yer almaktadır. Türkiye üretimde dördüncü, ihracatta beşinci sıradadır. İhracatı daha çok Avrupa, Orta Doğu ve Rusya pazarlarına yapılmaktadır.

Domatesin Besin Değerleri

Domatesin modern, kültürü yapılmış türleri sağlıklı ve besleyicidir. Domates çeşitlerinin çoğu likopen adı verilen bir pigmentin varlığından dolayı koyu kırmızı veya turuncu kırmızıdır. Bu pigment karotenoidler grubundadır ve mükemmel bir antioksidandır. Domates ayrıca vücudumuzda A vitaminine dönüştürülen beta-karoten olarak bilinen turuncu bir pigment içerir. Bir araştırmaya göre domates, avokado veya zeytinyağı gibi sağlıklı yağlarla birlikte yenildiğinde, vücudun domateslerdeki karotenoid fitokimyasalları absorpsiyonu 2 ile 15 kat artmaktadır.
Likopen (özellikle domates pişmiş haldeyken) birkaç yıl öncesine kadar prostat kanserini önleyen bir kimyasal madde olarak tanıtılmıştır. Daha yeni araştırmalar ise mütevazı bir faydası olsa da bu kimyasalın kanser gelişimi üzerindeki etkisinin bir zamanlar sanıldığı kadar güçlü olamayacağını göstermektedir. Emziren anneler domates ürünlerini yediğinde anne sütlerinde bulunan likopen konsantrasyonu artmaktadır. Likopenin başka yararları da olabilir ancak daha fazla araştırılmaya ihtiyaç vardır.


Çiğ domatesler çok iyi bir C vitamini ve iyi bir K vitamini kaynağıdır. Bilinmelidir ki domates de dahil olmak üzere yiyecekler pişirilirken C vitamini seviyesi azalmaktadır. Domatesin meyveleri aynı zamanda iyi bir potasyum kaynağıdır. Bir bardak domates suyu 534 miligram potasyum içerir ve 1/2 bardak domates sosu 454 miligram içerir. Daha küçük miktarda fakat yine de faydalı başka besin maddeleri de içerir.

Zehirli Meyve: Domates

On altıncı yüzyılda, önde gelen Avrupalı bir herbalist (bitki uzmanı) kültür domateslerinin, o zamanlar kötü bir üne sahip olan Solanaceae familyasına ait olduğu için zehirli olmaları gerektiğini iddia etmiştir. Bu iddiaya yıllarca itiraz edilmemiş, süs bitkisi olarak domates bitkileri yetiştirilmiş ancak meyveleri yenmemiş. Meyveler yiyecek olarak kullanılmaya başlandıktan sonra bile, potansiyel olarak tehlikeli oldukları fikri devam etmiştir.

Amerika’da çıkan bir dergiye göre bir zamanlar zehirli elma olarak bilinen domatesi yani bitkinin meyvesini yiyen bazı zengin Avrupalılar ölmüştür. Artık o insanların aslında kalaylı kaplardan dolayı zehirlendikleri bilinmektedir. Bu insanlar domatesli bir yemeğin bulunduğu kalaylı kaplardaki yemekten sızan asitli suların kurşunu açığa çıkartması nedeniyle, kurşun zehirlenmesinden ölmüştür. Daha fakir insanlar güvende olmuştur çünkü kalaylı kaplar almaya güçleri yetmemiştir. Kalaylı kaplar bir zamanlar kalay ve kurşun alaşımından yapılmaktayken günümüzde kalayın kurşun yerine antimon gibi başka elementlerle alaşımı kullanılmaktadır.

Boynuzlu Domates Tırtılı: Manduca Quinquemaculata

Domates tarihinde bir başka ilginç olay ise New York’ta 1830’larda olmuştur. Boynuzlu domates kurdu veya tırtılı olarak da bilinen çok büyük bir tırtıl istilası nedeniyle domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştür. Tırtılın yalnızca toksik olduğu düşünülmemiş aynı zamanda üzerlerinde süründükçe domatesleri zehirlediği de varsayılmıştır. Boynuzlu domates tırtılı beş benekli şahin güvelerinin ya da veya Manduca quinquemaculata’nın larva şeklidir. Larvaların ağırlıklı olarak yeşil rengi ve dalların alt tarafına yapışma alışkanlıkları, kamuflaj işlemine yardımcı olur. Bu bahçe zararlılarının başlıca besinleri domates ve diğer patlıcangil bitkilerinin yapraklarıdır ancak bazen meyveleri de yiyebilirler.

Yeşil renkli boynuzlu domates tırtılı görünüş olarak tütün tırtılına benzer. Ondan ayrılan özelliği vücudunda V şeklinde sarı-beyaz işaretlere sahip olmasıdır. Ayrıca son karın segmentinde bulunan boynuz şeklindeki küçük çıkıntı tütün tırtılında kırmızımsı iken domates tırtılında siyahtır. Boynuzlu domates larvası etkileyici bir görünüme sahiptir. Bu yönüyle 1830’lar yaşayan insanların neden iğrendiklerini ve hatta domates bitkileri üzerinde sürünen dev tırtılların istilasından neden korktuklarını hayal etmek kolaydır. Sonraki yüzyılda bu can sıkıcı larvaların tehlikeli ya da zehirli olmadığı anlaşılmıştır.

Ata Yadigârı Domatesler

Ata yadigârı domatesler melez olmayan bir domates çeşididir. Ata yadigârı tohumlardan üretilen domateslerin hastalıklara direnci melezlerden daha azdır. Giderek daha popüler hale gelen ata yadigârı domateslerin lezzeti çok zengindir ama raf ömrü kısadır. Miras ya da ata yadigârı domates tanımı biraz değişir. Genel olarak bu terim en az elli yıl önce ortaya çıkan ve bazen İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ortaya çıkan eski bir çeşidi ifade eder. Bitki, insan müdahalesi olmaksızın doğal olarak tozlaşır, bu süreç açık tozlaşma olarak bilinir. En iyi bitkilerin tohumları genellikle bir nesil domates yetiştiricisinden diğerine aktarılır.

Yadigâr domatesler kırmızı dışında olgunlaştığında çeşitli renklerdedir ve genellikle lekeli veya çizgili bir görünüme sahiptir. Çoğu kez kalın değil ince kabukludur ve bu nedenle modern domates çeşitlerinden daha hassastır. Kırmızıdan başka bir renkte olan her domatesin ata yadigârı domates olması gerekmez. Modern domateslerin de sarı ve çok renkli versiyonları mevcuttur. Yadigâr domatesler de bazen daha küçük ve daha narin olmak yerine modern, melez domatesler gibi kırmızı, büyük ve sağlam olabilir.


Birçok kişi için, modern domateslerden en önemli farkı yoğun lezzetidir. Bitkinin büyüdüğü toprağın bileşimi ve meyvenin tazeliği gibi faktörler de tadı etkiler. Modern bir domatesin tadının ata yadigârı olandan daha iyi olması da mümkündür. Kültürel miras olan domatesler genellikle tarlada açık ortamda yetiştirilir. Bu, çoğu alanda yalnızca büyüme mevsimiDomates Bitkisi, Özelikleri ve Domatesin İlginç Tarihiboyunca mevcut olacakları anlamına gelir. O zaman bile yerel marketlerde, manavlarda bulunmayabilir. Ayrıca normal domateslerden daha pahalıdır. Yine de yemeklere nefis bir tat katabilir.

Lezzet Bileşiklerinin Keşfi

Florida Üniversitesi’nden bazı araştırmacılar ilginç bir deneyin sonuçlarını açıklamışlardır. Hem modern hem de ata yadigârı meyvelerini içeren 101 farklı domates çeşidinden 160 örnek alınmıştır. Daha sonra bir grup insandan lezzet yoğunluğu için örnekleri derecelendirmeleri istenmiştir. Bu yapıldıktan sonra, araştırmacılar domatesleri lezzetlerden sorumlu olan kimyasal bileşiklerin varlığı bakımından analiz etmiş ve en lezzetli domateslerde on üç bileşiğin daha yaygın olduğunu bulmuştur. Araştırmanın bir sonraki aşamasında lezzetli kimyasalları kodlayan genler belirlenmiştir.
Araştırmacılar yeni bilgileri seçici bitki yetiştiriciliğinde çiftçilere rehberlik etmek için kullanmayı planlamaktadır. Amaç lezzetli kimyasallar içeren domatesler üretmektir ancak bilim insanları süreçte bazı zorluklar olabileceğini söylemektedir. İnsanlar domateslerin tatlı ve lezzetli olmasını sever. Bu gereksinimlerin her ikisini de karşılamak için daha küçük domatesler yetiştirmek gerekebilir. Toplama, taşıma ve depolama sırasında parçalanma olmaması için meyveler yeterince sağlam olmalıdır. Araştırmacılar elverişli domateslerin iki yıl içinde ticari testler için hazır olabileceğini söylemektedir.

Lezzet Arayışı

Yeni ve lezzetli domates çeşitlerinin üretimi harika bir fikir gibigörünmektedir. Bilim insanlarının ve yetiştiricilerin daha iyi bir meyve arayışında başarılı olmaları ve nihai ürünün birçok insan için hem besleyici hem de uygun fiyatlı olması umut edilmektedir.
Günümüzde daha iyi bir lezzetin peşinde olanların yapabileceği şeyler konusunda bazı öneriler aşağıda listelenmiştir.
*Yılın uygun zamanı boyunca pazarlardan ata yadigârı domatesler aranabilir.
*Beğenilen çeşitler keşfedilinceye kadar farklı ata yadigârı domatesler denenebilir.
*Eğer organik pazarlardan ya da köylü pazarlarından alışveriş yapılıyorsa sevilen domates türlerinin üreticisine dikkat edilebilir. Bir çiftçi tarafından üretilen bir meyve ya da sebze çeşidi sevilirse diğerleri de beğenilebilir.
*Taze, yeni toplanmış domatesler tercih edilmelidir.
*Daha iyi bir lezzet isteyenler kendi domateslerini yetiştirmeyi düşünebilir.



Mısır bitkisi


 

 


Diğer İsimleri : Zea mays, Corn, Mais

 

 

Botanik Bilgi : Buğdaygiller familyasındandır. Bir yıllık otsu bir bitki olup yetiştiği bölgeye göre boyu 1,5-3 metre arasında olabilir. Yaprakları uca doğru gittikçe sivrilerek, uzun ince bir mızrak şeklindedir. Yaprakların kenarları bütün, dalgalı, ortasından grimsi beyaz büyük bir ana damar ve ona paralele olarak bir düzine sağlı, sollu yan damarlar uzanır. Çiçekleri erkek ve dişi çiçekleri ayrı ayrı durur, fakat aynı bitkidedir. Dişi çiçekleri koçandan çıkan püsküllerdir. Meyvesine kısaca mısır koçanı denir ve bu kocan üzerinde 100-200adet mısır tohumu dizilmiştir.

 

Yetiştirildiği Yerler : Anayurdu Güney Amerika olan mısır, Amerika Kıtası’nın keşfinden sonra denizciler tarafından Avrupa’ya getirilmiştir. Oradan da, Afrika anakarasından, Mısır üzerinden ülkemize getirildiğinden, dilimizde bu bitkiye mısır adı verildiği sanılmaktadır. Mısır için Türkiye’nin iklimi oldukça uygundur, bu nedenle geniş bir alanda yetiştirilmektedir..

Toplanması - Saklanması : Olgunlaşan mısır koçanları toplanır kurutulur ve bundan da nişasta veya yağı elde edilir. Mısır püskülleri ise Haziran veya Temmuz ayalarında toplanarak gölgede kurutulur ve özel kapalı kaplarda muhafaza edilir.

Bilinen Bileşimi : Mısır bitkisinin taneleri, yüksek oranda nişasta ile doymamış yağ asitleri, A vitamini ve sterolleri içerir. İlaç olarak kullanılan mısır püskülünün içerdiği maddeler ise şunlardır: Glikoz ve maltoz gibi şekerler, steroller, reçine, potasyum tuzları ve uçucu yağ.

Kullanıldığı Yerler : Mısır tanelerinden elde edilen mısırözü yağının, sıvı bitkisel bir yemeklik yağ olarak, damar sertliğini önlediği bilinmektedir. Bunun yanında besleyici değerinden dolayı mısır  taneleri  hayvanlar için de yem sanayisinde kullanılmaktadır. Tanelerinden un elde edilmektedir. Hatta günümüzde kullanımı yaygınlaşmaktadır.

Faydaları :

Üretrit (idrar yolları enfeksiyonu), sistit (mesane enfeksiyonu) ve prostatit (prostat bezi enfeksiyonu) tedavilerinde etkilidir

Çocuklarda böbrek sorunlarının atlatılmasına yardımcı olur.

İdrar söktürücüdür,  mesane taşlarını düşürür.

Bedeni güçlendirici toniktir, sakinleştiricidir.

Romatizma tedavisinde yardımcı olur.

Kullanım Şekli :

Çay : 1 bardak kaynar suyun içine 2 tatlı kaşığı kuru ya da taze mısır püskülü konur. 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen çaydan günde iki-üç kez birer bardak içilir.

1 Haziran 2021 Salı

Biliyormusunuz?

 Osmanlı torunu olmakla övünenlerin bunu okuması lazım. Atatürk gerçekten de yepyeni bir devlet yarattı, zira öncesinde "yokmuşuz"!! Daha doğrusu, yobazlığın hüküm sürdüğü bu topraklarda çobanın güttüğü sürüler gibiymişiz. Şimdilerde bir kısım vatandaşların durumu da pek farklı değil ya, neyse... BİLİYOR MUSUNUZ? 1923' te Türkiye'de; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasabandı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, Bebek ölüm oranı yüzde 48’di, yani her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40’tı. Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bin. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu. Kiremit bile ithaldi. Adı; Marsilya kiremidiydi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk’tü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı. Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı. Kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu., Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi Rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin Şubat’ı kimisinin Aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi, ama farklı aylarda yaşıyordu! Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağdı. Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilimden çoook uzaktı. 600 sene boyunca Türkçenin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. “Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar’dı. Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, 5 milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!” Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış… Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!.”